Sırf eğlencesine de belki senin gözlemin altında yaşanan sakatlıklar sebebiyle şahsımı mağdur eden zararları karşılamakta zühul ekleyebilirim. | Open Subtitles | وفقط للمتعة، سأضيف أمر أخفاقك في المعاملة وتخفيف الأضرار التي لحقت بيّ بسبب الإصابات التي تعرضت لها تحت مراقبتك. |
Hükümetin bütün zararları karşılayacağını garanti ederim. | Open Subtitles | وإنّي أؤكّد لك أنّ الحكومة ستدفع ثمن كل الأضرار |
Fakat sadece benim değil, tüm büyük dünya inanışları adına yapılan zararları da görmezden gelemem. | TED | لكن لا يمكنني ان أتغاضى عن الضرر الذي حصل باسم الدين، ليس ديني فقط، ولكن كل الديانات في العالم. |
Eğer bizlerin zararları tamir etmek için bir şansımız olacaksa, gezegende neler olduğuna dair dahi iyi bir belgelendirmeye ihtiyacımız var. | TED | نحتاج إلى توثيق أفضل لما يحدث على الكوكب إذا كنا نريد أن نحصل على فرصة لإصلاح الضرر. |
Bir lisede içkili halde araba sürmenin zararları hakkında konuşmaya davet edildim. | Open Subtitles | دُعيت للتحدث في مدرسة ثانوية بشأن مخاطر القيادة تحت تأثير الكحول |
Sosyal medyanın ayrıca ele almamız gereken iyi araştırılmış (belgelenmiş) psikolojik zararları da var. | TED | وهنالك أيضًا أضرار نفسية مُوثّقة تجلبها وسائل التواصل الاجتماعي ويجب ذكرها. |
Yalan söyleyip bilgilerini vermediyse zararları daha az. | Open Subtitles | لو كذب ولم يكشف معلوماتهم سوف تكون الأضرار أقل |
Yine de devletimiz onların içimizde olduğunun farkında ve bu sebepten onların varlıklarının verdiği zararları azaltmaya çalışıyor. | Open Subtitles | وينحصر إهتمام حكوماتنا بوجودهم, في الحد من الأضرار التي يسبّبونها |
Kefareti düzgünce yapmak için kişi kendi günahlarının pişmanlığını belli etmeli ve o suçlar tarafından oluşan zararları onarma çabası göstermelidir. | Open Subtitles | لتكفر الذنوب بشكل صحيح يجب أن يشعر الشخص بالندم على ذنوبه ويقوم بإصلاح الأضرار |
Anlıyorum. Herkes gibi babanın neden olduğu zararları biliyorum. | Open Subtitles | أنا أتفهم أعلم مثلي مثل الجميع الأضرار الناجمة التي فعلها |
Onu buradan götürüp verdiği zararları geri alabilmeyi umuyorum. | Open Subtitles | لإبـعادهـا. واصلاح الأضرار التي تسببت فيها. |
Verdiğim zararları böyle telafi edeceğim. | Open Subtitles | إنها طريقتي للبدء بالتعويض عن الأضرار |
Bu donmadan meydana gelebilecek zararları ve hücre bozulmasını önleyecektir. | Open Subtitles | هذا تقليل الضرر الذي تجميد يمكن أن يحدث ومنع تدهور الخلايا. |
Yalan söylediyse, bilgi vermediyse, zararları daha az. | Open Subtitles | كلما كانت أكثر صدقا كلما كان الضرر أكبر عليهم |
zararları ödeyecek kişiler onlar olmalılar. | Open Subtitles | لذا إن كان سيُطلب نعويضاً عن الضرر فيجدر بهما تحمل المسؤولية |
Şimdi bırakamazdım. Yani ben bıraktıktan sonra Buck ve Wayne'in kendilerine verecek zararları tahmin edebiliyorum. | Open Subtitles | .لم استطع التراجع الآن اعني استطيع فقط تصور الضرر |
Neden olduğu bütün zararları. O dünyayı mahvetmiş. Benim dünyamı. | Open Subtitles | رأيت الضرر الذي تسبب به، لقد دمّر عالمهم، عالمي |
Kovulup odamdan atılmakla, sonra da alkolün zararları üzerine 10 sayfalık bir yazı yazmakla meşguldüm. | Open Subtitles | كنت مشغولا بالطرد من عملي، الطرد من غرفتي وأُجبرت على كتابة مقال من 10 صفحات حول مخاطر الشرب |
Yine mi fast foodun zararları? | Open Subtitles | قطعة ذعر أخرى عن مخاطر الطعام السريع |
Barmenliğin zararları. | Open Subtitles | مخاطر العمل كنادل |
Ve sonra şunu vurgulamak isterim bunun sahici zararları var. | TED | وحينها أكّدت أنه يوجد أضرار حقيقية. |
Mani, bunu kaç kere anlattım kısa vadedeki kazançlara bakarken uzun vadede olabilecek zararları göz ardı etmemelisin. | Open Subtitles | مانى، كم مرّة وضّحت ذلك في مرات سابقة بينما يقوم المرء باحتساب مكاسب المدى القريب يجب أن لا يتغاضى عن أضرار المدى البعيد |