"zorunda kalmış" - Translation from Turkish to Arabic

    • اضطر
        
    • اضطرت
        
    • لا بُدَّ أنْ
        
    • كان عليها ان
        
    • اضطرّت
        
    Bir zamanlar Saint Louis'te, Charlie için her şey tepetaklak olunca bu viyolonseli rehin vermek zorunda kalmış. Open Subtitles ذات مرة عندما سائت الامور لشارلى اضطر لرهن هذه الالة
    Annesi bunu 8 yaşındayken yanlış bir trene bindirmiş 34 durak geri yürümek zorunda kalmış... Open Subtitles بشأن كيف أن والدته وضعته في القطار الخطأ عندما كان في الثامنة وانه اضطر أن يسير 34 بنايات ليعود لمنزله
    Ancak uçuş sırasında inekler huysuzlanmış mürettebatta bir kazadan sakınmak için onları dışarı atmak zorunda kalmış. Open Subtitles و أثناء الرحله أصبحت الابقار عنيفه و لتفادي عمل حادث اضطر الطاقم لرميهم خارج الطائره
    Kadın ateş etmek zorunda kalmış ve şu an bir hastanede. Open Subtitles اضطرت لإطلاق الرصاص عليه، و نقلوها للمستشفي
    Ama sonra Elyse'in babası ölmüş ve okulu bırakmak zorunda kalmış. Open Subtitles لكن بعدها توفي والدها، لذا اضطرت لمغادرة الجامعة، وفقدا التواصل
    Daha önce burada olan şeyleri kullanmak zorunda kalmış. Open Subtitles هو كان لا بُدَّ أنْ يَستعملَ الأشياءَ ذلك كَانتْ هنا.
    Kız o kadar genç ki annesi de onunla gelmek zorunda kalmış. Open Subtitles انها صغيره جدا, لدرجه ان امها كان عليها ان ترافقهم
    Kız kendini iyi savunmuş. O kadar iyi ki, polisler adamı kayda geçirmeden önce Acil Servise götürmek zorunda kalmış. Open Subtitles ولكنها قاومت بضراوة، لدرجة أنّ الشرطة اضطرّت لنقله إلى قسم الطوارئ
    Artık adamı nasıl korkutmuşsa, eyaleti terk etmek zorunda kalmış. Open Subtitles وبوضوح، هذا كان مخيفا جدا بالنسبة له، لدرجة أنه اضطر لترك الولاية.
    Başı biraz belaya girmiş sonra da rütbeliler bir polis tayin etmek zorunda kalmış. Open Subtitles حدثت له بعض المشاكل مع الشرطة هناك اضطر الى الانتقال
    ...ve sonucunda son saniyede rotasını değiştirmek zorunda kalmış olamaz mı? Open Subtitles فنتج عن ذلك أن القاضي اضطر إلى تصحيح مساره في آخر لحظة؟
    Başkan da onları ikna etmek zorunda kalmış. Bizim yapmadığımızı söylemiş. Open Subtitles لذا اضطر الرئيس أن يوضح لهم الأمر ويخبرهم أننا لم نصنع شيء كهذا
    İki yıl önce iyi öğrencilerinden birini okuldan atmak zorunda kalmış. Open Subtitles قبل عامين اضطر لطرد واحدة من أفضل طالباته
    Bazıları eve gitmek zorunda kalmış hatta. Open Subtitles من استشارات تخطي الحزن بالمدرسة. البعض اضطر للعودة لديارهم.
    Şoför arkaya geçmesini istemiş. İnzibatlar onu götürmek zorunda kalmış. Open Subtitles اخبره السائق بالتراجع الشرطة العسكرية اضطرت للامساك به
    Komünist Devrimi'nden sonra Çin'den kaçmak zorunda kalmış. Open Subtitles اضطرت للفرار من الصين بعد الثورة الشيوعية
    Annesi 13. yaş günlerine inanmıyormuş, o da 13. yaşını atlamak zorunda kalmış. Open Subtitles أمها لا تؤمن بعيد الميلاد الـ 13 لذا اضطرت لتخطيه
    George Sand, yayınlatabilmek için erkek ismini kullanmak zorunda kalmış bir kadın. Open Subtitles لقد كتبت "جورج ساند" ذلك، و هي امرأة اضطرت لاستخدام اسم رجل لأنها لم تستطع نشره.
    Bana içini döktü. Araya gitmeden önce köpeğini uyutmak zorunda kalmış. Open Subtitles فضفضت لي وقالت أنها اضطرت لقتل كلبها
    Kikirik bir şov daha eklemek zorunda kalmış. Open Subtitles أوه، يَجيءُ! الضحك كان لا بُدَّ أنْ يُضيفَ a معرض.
    Büyücü kadın keskin bir cam parçasıyla klitorisimi keserken... annem üstüme oturup bacaklarımı tutmak zorunda kalmış. Open Subtitles أمّي كان لا بُدَّ أنْ تَجْلسَ عليني ويَحْملُ سيقانَي تَفْتحُ... بينما الساحرة قطّعتْ مِنْ بظرِي مَع a قطعة زجاج حادّة.
    Sonra da polisi aramak zorunda kalmış. Open Subtitles . ومن ثم كان عليها ان تتصل بالشرطه
    Toplantıyı erkenden terketmek zorunda kalmış, ...çünkü Peter adında biri tarafından çağrılmış. Open Subtitles لقد اضطرّت لمغادرة الإجتماع مبكراً لأن شخصاً ما أتصل بها, شخصٌ اسمه (بيتر)

    Most frequent words and phrases

    Arabic-Turkish: 10k, 20k, more | Turkish-Arabic: 10k, 20k, more