Bunun usûle uygun olmadığını biliyorum ama tanıdığım biri Fabry hastalığından muzdarip. | Open Subtitles | أعرف أنّه ليس وضعا طبيعيا لكن فتاة أعرفها تعاني من داء فابري |
Dur bir saniye. Senin o, onun da sen olmadığını ne bileyim? | Open Subtitles | مهلاً لثانية، كيف يمكننى أن أعرف أنّه ليس أنت وأنت لست هو؟ |
İdeal olmadığını farkındayım ama müsait olan tek yer orasıydı. | Open Subtitles | أعلم أنّه ليس مثالي، لكنه المكان الوحيد الذي سيكون متاحاً. |
Kızımızı korumakla görevli bir orduyu yönetecek kalifiyede olmadığı için hükümdarlığı kısa sürecek. | Open Subtitles | إلّا أنّه ليس مؤهلًا لقيادة جيش مهمته حماية ابنتي. فترة حكمه ستكون قصيرة. |
İçinde buradaki felâketi görmeyen bir parçan olmadığına inanmayı reddediyorum. | Open Subtitles | أرفضُ تصديقَ أنّه ليس بداخلكِ ما يرى مأساةً فيما حدث. |
Arayabileceğimiz başka birinin olmaması çok yazık. Bu kadar yeter. | Open Subtitles | من السيء أنّه ليس هناك شخص آخر يمكننا التحدث إليه. |
Saklayacak hiçbir şeyim olmadığını gördüğüne göre neden seni öldürmek isteyeyim ki? | Open Subtitles | لمَ عساي أقتلكِ في حين رأيتِ للتو أنّه ليس لديّ ما أخفيه؟ |
Üzgünüm. Sizin suçunuz olmadığını biliyorum. Zor bir hafta oldu. | Open Subtitles | آسفة، أعلم أنّه ليس خطأك لقد كان أسبوعًا عسيرًا فحسب |
O kadar da önemli olmadığını söyledi ama ben onun sarsıldığını söyleyebilirim. | Open Subtitles | قالت أنّه ليس أمراً جللاً، لكن بإمكاني أن أعرف، لقد كانت مُتضايقة. |
Sadece, böyle büyük bir etkinlikte bulunacak kadar büyük bir ünlü olmadığını düşünüyor. | Open Subtitles | ولكنّه قلق فحسب من أنّه ليس شخصًا مشهورًا كفاية ليتصدر حدثٌ مدهشًا كهذا |
- Senin puanını alıyorum - Gerçekçi bir rüya olmadığını biliyorum. | Open Subtitles | ـ أفهم قصدك ـ أعرف أنّه ليس حلمًا واقعيًّا |
Dün telefon da olmadığını fark ettim... .. ve tabii, cep telefonum da çekmiyor. | Open Subtitles | اكتشفتُ بالأمس أنّه ليس لدينا خدمة اتصال وبالطبع، فإن هاتفى الخليوى لن يَعْملَ. |
Patty senin endişelenmeni gerektirecek bir şey olmadığını söyledi. | Open Subtitles | قالت أنّه ليس مهمّا تماماً لك لكي تقلق بشأنه |
Kral yemeğini yemeden önce zehirli olup olmadığını anlamak için tadına bakarlar. | Open Subtitles | يتذوّقون الطّعام قبل أن يأكل الملك ...لكي يتأكّدوا من أنّه ليس سامًّا |
Aynı bacak ağrısının Wegener sendromu olmadığını kanıtlaması gibi. | Open Subtitles | تماماً كما يثبت ألم الساق أنّه ليس ورم فاغنر |
Şimdi de ilgisi olmadığını düşündüğün her şeyi ver. | Open Subtitles | حسنا، إذن أعطني كل شيئ تعتقد أنّه ليس كذلك. |
70 yaşında bir adamın çocuklarına babalarının öldürüldüğünü ve yapacak hiçbir şeyimiz olmadığını söylemek zorunda kaldım. | Open Subtitles | اضطررتُ لإخبار أبناء عجوز سبعينيّ قتله أنّه ليس بوسعنا فعل شيء |
Bu bileşimin istisnai yapısı su kadar yardımcı bir madde olmadığı anlamına geliyor. | TED | إنّ الكيمياء الدقيقة لهذا المركّب تعني أنّه ليس وسطًا داعمًا للحياة كالماء. |
Sonra da rahatsız olacak kimsenin olmadığı aklına gelince sesi açıp istediği kadar gürültü yapabileceğini fark etti. | Open Subtitles | وبعدما تذكرت أنّه ليس هنالك أحد لتزعجه فقررت ررفع الصوت كما يحلو لها |
Alan, tarihsel önemi olmadığına dair belgelendi. | Open Subtitles | لقد تمّ التصديق على الموقع على أنّه ليس له أيّ أهميّة تاريخيّة على الإطلاق |
Onu bu kadar sevmemizin nedeni hiç bir sınırının olmaması. | Open Subtitles | سببُ حبّنا الشديد لها أنّه ليس لديها أي حدود. |
Bilmen gerekir ki Cadılar Bayramı'nda şaka yapmak pek de akıllıca değildir. | Open Subtitles | عليكَ أن تعلم أنّه ليس من الحكمة أن تعمل علي مقالب الهالوين. |
Şizofreni gibi bir psikotik bozukluğun ailevi geçmişi, bu etki için tek risk faktörü olmasa da en net olanı. | TED | إنّ التاريخ العائليّ للاضطرابات الذهانيّة مثل انفصام الشخصيّة هو الأوضح، على الرغم من أنّه ليس عامل الخطر الوحيد لهذا التأثير. |
"Ne söylediklerini duyamıyorum ama hoş bir şey olmadığından eminim." | Open Subtitles | "لا أستطيع سماع ما يقولون ولكني موقن أنّه ليس لطيفاً" |