O da onun ahirette bunun için ödemek zorunda anlamına mı geliyor? | Open Subtitles | هل هذا يعني أن عليه أن يدفع الثمن بعد موته أيضاً ؟ |
Şey gibi sevgilisine veda etmek zorunda kalacak biri gibi. | Open Subtitles | مثل عندما يدرك شخص ما أن عليه أن يودع حبيبه |
Post aklında parıldadığında, onu yalnız almak zorunda kalacağını biliyordu. | TED | وبينما كانت الفروة تلمعُ في ذهنه، فقد تذكّر أن عليه أن يعيدها وحده. |
Böylece Oliver sizden bir şey saklamak zorunda hissetmez. | Open Subtitles | حتى لا يشعر أوليفر أن عليه أن يخفي أشياء على أي أحد منكما |
Maalesef bu, umursamaz bir tavır takınmak zorunda kalması demekti. | Open Subtitles | لسوء الحظ، ذلك يعني أن عليه أن يتظاهر بأنه غير مبالي |
Yani bunu yaparsam diğerleri yapmak zorunda olmayacak, değil mi? | Open Subtitles | إذا لو فعلت هذا لا أحد منهم أن عليه أن يجلس عليه، أليس كذلك؟ |
Crepsley, içmek zorunda olduğunu bilmiyor musun? | Open Subtitles | كريبسلي) ألا تعلم أن عليه أن يفعل؟ ) لا بد أن يفعل |
demiş (Gülüşmeler) O anda ayrılmak zorunda olduğunu anlamış. | TED | (ضحك) حينها عرف أن عليه أن يغادر. |