Bu dünyada yalnızca So'nun verebileceği eşsiz bir armağan vardı. | Open Subtitles | هناك هديّة وحيدة التي من الممكن أن يعطيها سو لك. |
Başkasının sana verebileceği en ufak şeyi bile kaçırmanı istemiyorum. | Open Subtitles | لا أريدك أن تفتقدي كل الأشياء الأخرى التي من الممكن أن يعطيها لكِ شخصاً آخر |
- Yalnızca Wayne'in ona verebileceği şeye sahip olmaya. | Open Subtitles | - أن يكون عنده ما فقط وين يمكن أن يعطيها. |
Lucille 2'nin Cinco'da etkinlik düzenlediğini gördüğünde ona para yerine verebileceği tek bir şey olduğunu biliyordu. | Open Subtitles | وعندما رأي أن (لوسيل 2) تقوم بحدثٍ خاص لحملتها في سينكو عرف أنه لا يوجد سوى شيء واحد يستطيع أن يعطيها أياه بدلاً من المال |