Selam, tatlım, keşke sana bunu söylemek zorunda olmasaydım... | Open Subtitles | مرحبًا عزيزتي ، ليتني لا أُرغم علي إخبارك |
Muazzam yeteneklere sahip bir düşmanımız böyle bir güç için onca yeteneği feda etmek zorunda kaldı. | Open Subtitles | عدوّ ينعم بموهبة رهيبة أُرغم على مبادلتها كاملة مقابل هذه القوّة. |
Rachel ile evlenmek için, Yakup yedi yıl daha çalışmak zorunda kaldı. | Open Subtitles | و ليتزوج من "راحيل" أُرغم "يعقوب" للعمل سبع سنين أخرى |
bazen... Pisman oldugum seyler yapmak zorunda kaliyorum. | Open Subtitles | أُرغم أحيانًا على فعل أشياء أندم عليها. |
Aradıkları soruların cevaplarını bulamadan Mark ve Demetri, Hong Kong'dan ayrılmak zorunda kaldı. | Open Subtitles | من دون الحصول على المعلومات التي طلباها، أُرغم (مارك) و (ديميتري) على مغادرة "هونغ كونغ" |