Yalan ifade vermek için bir nedeni yok. | Open Subtitles | لم يكن لها أي مصلحة في الإدلاء بشهادة كاذبة |
Kocanız ifade vermek istemediğinizi biliyor, ama birden bire öngörülemez oluyorsunuz. | Open Subtitles | زوجك يعرف كنت قد مترددة فى الإدلاء بشهادتك ولكن ستدلين بها فجوة |
Bence buradaki asıl sorun, bölge başsavcısının son hayatta kalan tanığı deliler hastanesinden çıkmış ve tanık kürsüsünde ifade vermeyi reddediyor. | Open Subtitles | أن المشكلة هنا هي الشاهد الوحيد الحي للمدعى العام، حولها شائعات بالجنون وهذا ليس جيد من أجل الإدلاء بشهادة. |
Eğer ki gemiden bir sonuç alamıyorsak ifade vermeyi reddeden herkesi araştırmak istiyorum. | Open Subtitles | إن كنا لا نستطيع الحصول على أي شيء من السفينة، أريد البحث عن أولئك الذين يرفضون الإدلاء بشهادتهم. |
Trent Seward benim ifade vermemi engellemek için herşeyi yapar. | Open Subtitles | إن ترينت سيورد سيفعل اي شيء لمنعي من الإدلاء بشهادتي |
Çünkü senin paran olduğunu ve onu ifade vermekten alıkoymak için sebebin olduğunu biliyorlardı. | Open Subtitles | لأنهم يعرفون كان لديك المال و دافع لمنعه من الإدلاء بشهادته. |
Suçunuzu simdi itiraf ederseniz kurbanlariniz ifade verme iskencesinden kurtulur. | Open Subtitles | اعترفي بجرائمك الآن, وجنِّبي ضحاياك الإدلاء بالشهادة. |
Ama hakim reddetti. | Open Subtitles | أمر حظر لكي يمنعوه من الإدلاء بتحقيق ما قبل المحكمة اليوم |
Kız ifade vermek istemediğinden dolayı dosya kapanmış. | Open Subtitles | يقال أن القضية أسُقطت عندما رفضت الإدلاء بشهادتها |
İfade vermek istemiyorum ama mecburum. | Open Subtitles | أنا لا أريد الإدلاء بشهادتي ؛ أنا بحاجة للإدلاء بشهادتي |
Savcı bana ulaştı. İfade vermek zorundaydım. | Open Subtitles | المدعية العامة أتت إلي كان علي الإدلاء بتصريح |
Savcı bana ulaştı. İfade vermek zorundaydım. | Open Subtitles | المدعية العامة أتت إلي كان علي الإدلاء بتصريح |
Sayın Yargıç, tanık susma hakkını kullanacağı için ifade vermeyi reddedemez. | Open Subtitles | الشاهد لا يمكنه الاعتراض على الإدلاء بالشهادة بسهوله لانها تنوي استخدام التعديل الخامس |
Şimdi, Senatör Rose bir demeç vermeyi kabul etti. | Open Subtitles | الآن، السيناتور روز وافق على الإدلاء بتصريح... |
Ama motoruna zincirlediği adam Grimm hakkındaki hislerini değiştirmiş ve ifade vermeyi reddetmiş. | Open Subtitles | ولكن الرجل الذي جرّه على الدرّاجة قد تغيّر شعوره ورفض الإدلاء بالشهادة لذا أطلق سراح (جريم) من السجن مؤخراً |
Bayan Jackie Kennedy'yi... mahkemede ifade verme zahmetinden kurtarmaya gönüllü... vatansever kulüp sahibi kisvesinde Jack Ruby... polisin içindeki adamları tarafından bir garaja sokuldu. | Open Subtitles | تحت ستار من أصحاب نادي الوطنية حجبوا جاكي كينيدي من الإدلاء بشهادتها في المحاكمة جاك روبي شوهد في مرآب السيارات |
İtirafta bulunmamı istiyorlardı, babam ve diğer doktorların belli başlı hastaları yanlış tedavi ettiğini gösteren bazı gerçeklerin varlığından haberdar olduğuma dair bir ifade istiyorlardı. | Open Subtitles | أرادوا مني الإدلاء بإعتراف إدلاء إفادة بأنّي أملك معلومات وأنّي لست مستهجنًا بعض الحقائق |
Teselli olacaksa, karın yanlış ifade vermekten kurtulur. | Open Subtitles | لو هنالك أيّ سلوان، فزوجتكَ مُعفاه من جُرم الإدلاء الكاذب. |
Tüm mesele adamı bir kongre duruşmasında suikastlar hakkında ifade vermekten alıkoymak içindi. | Open Subtitles | وتلكَ المهمّة برمّتها كانت بغرض منعه عن الإدلاء بشهادته عن جريمة إغتيال... في جلسة بالكونغرس. |
Ölüm korkusuyla edilmiş bir itiraf elbette kanıt kabul edilemez. | Open Subtitles | إعترافٌ تم الإدلاء به بالإكراه خوفاً على حياة أحدهم بالطبع لن ينفع كدليل. |