Bunu söylemenin tek nedeni olayın seni rahatsız ediyor olması. | Open Subtitles | أنت تقول ذلك فقط لأنك تريد أن تشعر بعدم الارتياح |
Laptopumdan ayrıldığımda kendimi rahatsız hissetmeye başladım. | TED | واشعر بعدم الارتياح .. عندما ابتعد عن الكمبيوتر المحمول |
Bedenimden nefret edersem ya da rahatsız olursam çocuğumdan kendi bedenini sevmesini nasıl bekleyebilirim ki? | TED | إن كرهت جسدي أو شعرت بعدم الارتياح نحوه، كيف قد أتوقع أن تحب ابنتي جسدها؟ |
Şimdi gelin benim kendimi çok daha fazla rahat ya da size yapacağım konuşmayı düşündüğünüzde birazcık daha az rahat hissedeceğim tıp dünyama geri dönelim. | TED | الان دعونا نرجع الى عالم الطب. حيث اكون اكثر ارتياحاً, او ربما اقل بقليل من الارتياح بعد الذي سأتحدث عنه. |
Seni tatmin eden bir şeyler yap, her zaman hoşlandığın birşeyler. | Open Subtitles | افعلي شيء يمنحك الارتياح شيء تستمتعين له دائما |
Uluslararası İlişkiler yüksek lisansıma başladığım zaman bunu öğrendiğimde, bir çeşit rahatlama hissetmiştim. | TED | حين علمت بهذا،في بداية تحضيري لشهادة الماجيستير في العلاقات الدولية، شعرت نوعاً من موجة من الارتياح. |
Yüzündeki ferahlama ve sarsılmayı görmekten ne kadar mutlu olduğumu anlatamam James. | Open Subtitles | لا أستطيع أن أعبر لك عن مدى سعادتي برؤية الارتياح والصدمة على وجهك يا جيمس |
Senin rahatlatıcı bulduğun şeyi herkes rahatlatıcı bulur. | Open Subtitles | الجميع يجدون الشيء الذي تعتره أنت مريحاً يبعث على الارتياح |
Rahatlamaydı. | Open Subtitles | كان الارتياح |
Aramızdaki erkeklerin biraz rahatsız olmaya başladığını hissediyorum. | TED | أعتقد أن هذه هي اللحظة في الغرفة التي يبدأ فيها الرجال الإحساس بعدم الارتياح قليلاً. |
çalsaydım -- (Kaya matkabı) -- rahatsız olurdunuz; biraz daha fazla çalsam, odayı toplu halde terkederdiniz. | TED | لاكثر من عدة ثوان سوف تشعر بعدم الارتياح وان قمنا بذلك لاكثر من دقائق , فسوف تخرجون من هذه القاعة أسراباً |
rahatsız edici buluyorum ama beni huzursuz etmiyor. | Open Subtitles | حسناً, أجد أن الاصوات مزعجه ولكنه لاتجعلني أشعر بعدم الارتياح |
Bak Roz, kampanyayla ilgili kendimi biraz rahatsız hissetmeye başladım. | Open Subtitles | بدأت بالشعور بعدم الارتياح حول هذه الحملة |
Kendimi her gün biraz daha rahatsız hissediyordum. | Open Subtitles | إننى أشعر بالمزيد من عدم الارتياح من هذا الموضوع |
Hemen bir şey söyleyeyim, çünkü bu konuşmaya başladıktan sonra herhalde rahatsız olacağım ve aptal bir şaka yapacağım. | Open Subtitles | دعيني أقول لك شيئاً لأنه حالما نبدأ هذا فسأشعر بعد الارتياح وربما سأقوم بمزحة سخيفة |
Ve beni rahatsız ediyor. | Open Subtitles | كل هذا غير اعتيادي وهذا يجعلني اشعر بعدم الارتياح |
Trans insanlar için bedenleri ile rahat edememeleri oldukça yaygın ve bu rahatsızlık zayıflatıcı olmaktan sinir bozucu olmaya kadar değişebilir ve bunun arasında bir yerde bulunabilir. | TED | أغلب العابرون جنسياً يشعرون بعدم الارتياح مع جسدهم، وعدم الارتياح ذلك قد يكون منهكًا أو مزعجًا وكل ما بينهما. |
Bunun üzerine daha çok konuşuyorum, bu rahatsızlığın derinliklerini keşfediyorum ve kullanırken rahat edeceğim dili buluyorum. | TED | فأتحدث عنه أكثر. أكتشف أعماق عدم الارتياح وأبحث عن كلمات مريحة لي. |
Tabbi, eğer, sen rahat edemeyeceksen. | Open Subtitles | ألا أذا كنت تشعر بعدم الارتياح لهذا اللقاء طبعا |
Bak, bazı şeylerle tatmin olmak istiyorsun. | Open Subtitles | انظري ، أنتِ تريدين الحصول على بعض الارتياح |
Olası bir rahatlama pencereye uzanan hayaletimsi bir kadın tarafından sıkıca tutulan lambadan geliyor. | TED | ينبعث بعض الارتياح المُحتمل من مصباح تحمله امرأة شاحبة بإحكام خارج نافذتها |
Yüzündeki ferahlama ve sarsılmayı görmekten ne kadar mutlu olduğumu anlatamam James. | Open Subtitles | لا أستطيع أن أعبر لك عن مدى سعادتي برؤية الارتياح والصدمة على وجهك يا جيمس |
İyi, eminim ki bu ikimiz için de rahatlatıcı oldu. | Open Subtitles | حسنا، هذا أمر يبعث على الارتياح لكلينا، أنا واثق. |
Rahatlamaydı. | Open Subtitles | كان الارتياح |
Harika. Bu beni rahatlattı. | Open Subtitles | عظيم هذا أمر يبعث على الارتياح |