Silahı kadına çevirince kocanın tek çaresi teslim olmak oluyor. | Open Subtitles | وهو يهدد الزوجة فلا يصبح للزوج أي خيار سوى الخضوع |
Bazıları ise şunu söyleyebilirledi: İslam teslim olmaktır. | TED | بعض الناس قد يقولوا أن الإسلام يعني الخضوع. |
Sivil dinin uygulaması bir ülkeye tapınmak veya iktidar partiye itaat etmekle alakalı değildir. | TED | لا تتمثل ممارسة الدين المدني في عبادة الدولة أو الخضوع إلى الحزب الحاكم. |
Kemoterapi ya da radyasyona girmek üzereyken bunları saklayabilirsiniz. | TED | و على وشك الخضوع للعلاج الكيميائي أو العلاج بالأشعة فتقوم بحفظ هذه النطاف أو البيوض |
Bu boyun eğme. Bu boyun eğmenin gereği. | Open Subtitles | إنه الخضوع ما فعله كان إحدى قواعد الخضوع |
Bu da onlara yalan makinesine girmeyi reddettiğin için sözleşmeyi fesh etme yetkisi verir. | Open Subtitles | والإتفاقية تُعطيهم الحق في فصلك من العمل إن رفضتِ الخضوع لكاشف الكذب |
tevazuyu alışkanlık edinin. | Open Subtitles | و استقبلن في أجسادكُنّ عادة الخضوع. |
Çünkü bunun işe yarar bir tarafı yoksa House'un işkencesine malzeme olmak istemiyorum. | Open Subtitles | لأنني لا أريد الخضوع لتعذيب (هاوس) إن لم تكن هناك ميزة |
Bu eyaletteki yasal süreç, bulguların teslim edildiği bölge mahkemesi sorgu yargıcının soruşturmayı yürütmesini gerektiriyor. | Open Subtitles | الاجراء القانوني في هذه الحالة يتطلب تحقيق قضائي نتائجه يترتب عليها الخضوع لمحكمة ابتدائية |
Kocamı teslim olmadığı için öldürdün. | Open Subtitles | قتلت زوجي لأنه رفض الخضوع لك و ابنه الأكبر باولو |
İtaat etmeyi görev bilen ve tek amacı kocasını memnun edip ona oğullar vermek olan birisini istemiyorum. | Open Subtitles | وتسمي الخضوع واجباً وتعيش فقط لتسعد الرجل وتمرر ممتلكاته لأولاده |
Bütün istediğimiz sürekli itaat eden ve sıradan yaşamlarını sürdüren kadınlar olarak görülmeye son vermek. | Open Subtitles | كل ما نريده هو أن يتوقف عن تصنيفنا كصورة دائمة الخضوع وعيش الحياة المملة |
Elde edeceğin zafer, sana üstünlük ya da güç sağlamaz, sadece itaat ve aşağılama kazandırır. | Open Subtitles | انتصاره ليس من أجل الهيمنة أو السلطة لكن من أجل الخضوع والتواضع |
Tek yapacağın SAT sınavına girmek. | Open Subtitles | ما عليك إلا الخضوع لامتحان الأهلية المدرسية. |
Henüz vatandaş değilsiniz, ama kabul testine girmek üzeresiniz. | Open Subtitles | أنت لست مواطنة بعد لكنك على وشك الخضوع لاختبار التجنيس |
Yiyemezsin, çünkü büyük bir ameliyata girmek üzeresin. Ne? | Open Subtitles | أنتِ لا تأكلين لأنك على وشك الخضوع للعملية الرئيسية |
Yoksa seni emip boyun mu eğdirmeliyim? | Open Subtitles | أو أضطر للقيام بأستنزافك حتى الخضوع ، هه؟ |
O zaman bu sorgulamaya daha fazla boyun eğmeyi reddediyorum. | Open Subtitles | كابتن، أنا أرفض الخضوع لمزيد من هذا الاستجواب |
Ve bu da onlara yalan makinesine girmeyi reddettiğin için sözleşmeyi fesh etme yetkisi verir. | Open Subtitles | والإتفاقية تُعطيهم الحق في فصلك من العمل إن رفضتِ الخضوع لكاشف الكذب |
Başka birine boyun eğmenin neden kabul edilemez geldiğini anlayacak bir kadına benziyorsun. | Open Subtitles | ويبدو أنكِ امرأة تفهمين أنّ الخضوع لأحدهم شيء لا يطاق |
Gerçek tevazuyu kabul ettiğimiz zaman. | Open Subtitles | حين نقبل الخضوع الحقّ. |
Çünkü bunun işe yarar bir tarafı yoksa House'un işkencesine malzeme olmak istemiyorum. | Open Subtitles | لأنني لا أريد الخضوع لتعذيب (هاوس) إن لم تكن هناك ميزة |
Bu hastaların çoğu ameliyat olmayı, insanların beyinlerini açmalarını istemiyor. | TED | ورفض كثير من هؤلاء المرضى الخضوع لعملية جراحية تسمح لأشخاص من إجراء عمليّة مفتوحة للدماغ. |