Olan şey şu ki ben ders çalışmaya çalışıyordum ve çalışamadım çünkü sen istemedin. | Open Subtitles | الذي يحدث هو انني كنت احاول ان أدرس ولم أستطع بسبب انكِ لم تريدي مني هذا |
Olan şu ki, kısacası onunla şey geliştirdin... ..yani şey gibi yakın bir iletişim geliştiriyorsun. | Open Subtitles | الذي يحدث هو أنك تطور شيئاً مثل الاختزال أوشيئاً من هذا القبيل التواصل القريب |
Bizim olanı geri alıyorsam değil. Anlamıyorum, neler oluyor? Olan şu, dolandırıldık. | Open Subtitles | ليس إذا لم أكن أقوم بأسترجاع ما كان لنا في بادئ الأمر لا أفهم ماذا يحدث؟ الذي يحدث هو أننا تعرضنا للتو لعملية أحتيال |
Açıkçası Olan şu, para size mutluluk satın alamaz ama para yokluğu kesinlikle mutsuzluk sağlayabilir, ve bu mutsuzluğu çok ama çok kesin bir şekilde ölçmek mümkün. | TED | بكل وضوح، الذي يحدث هو أن المال لا يجلب لك سعادة تجربة، لكن قلة المال بالتأكيد تجلب لك التعاسة، ويمكننا قياس تلك التعاسة بكل وضوح. |
Son birkaç gündür merhametten çokça bahsettik. Olan şu ki, insanlar seks işçilerine iyi bir üreme ve cinsel sağlık hizmetleri sağlanması konusunda veya bağımlılara iğne dağıtılması konusunda çok istekli değiller, | TED | لقد تحدثنا كثير عن التراحم في اليومين السابقين من المؤتمر ولكن الذي يحدث هو ان الناس لا تستطيع ان تتفاعل مع برامج وخدمات صحية ومنتجة للعاملين مثلا في الصناعة الجنسية ولا يستطيع الناس ان يتقبلوا فكرة اعطاء مدمني المخدرات " إبر معقمة " |