O anda önemli olan tek şey annemin orada olması ve benim bundan rahatsız olmam. | Open Subtitles | الشيء المهم الوحيد في تلك اللحظة أنّ أمّي كانت هناك ولم أستطع التعامل معها |
Pekala, önemli olan tek şey reklamı sevmiş olmaları. | Open Subtitles | حسناً , الشيء المهم الوحيد انهم اعجبوا بالإعلان. |
önemli olan tek şey, Miles, bu adamları alt etmek. | Open Subtitles | الشيء المهم الوحيد هو الإنتصار على هؤلاء الرجال يا (مايلز) |
Bilirsin önemli olan tek şey bu. | Open Subtitles | إنه الشيء المهم الوحيد |
önemli olan tek şey bu. | Open Subtitles | .ذلك هو الشيء المهم الوحيد |
Yine, ilişki önemsiz bir şey olduğu için değil -- tabii ki önemli -- önemli olan tek şey o olmadığı için ve seksi, hedefi olan bir yarış olarak düşünmektense onu sıcaklık, yakınlık, uyarılma, istek, temas, samimiyet içeren bir tecrübe havuzu olarak yeniden kavramsallaştırmamıza yardımcı olur. | TED | مرةً أخرى، ليس بسبب أن الممارسة الجنسية ليست مهمة -- إنها مهمة بالتأكيد -- لكنها ليست الشيء المهم الوحيد فبدلًا من التفكير حول الجنس وكأنه سباق للوصول إلى الهدف يساعدنا هذا لإعادة تعريف المفهوم كمجموعة من التجارب التي تتضمن الدفء والمودة والإثارة والرغبة واللمس والحميمية. |