Bizi hayvanlardan ayiran tek şey sende varsa tabi. | Open Subtitles | ذلك الشيء الواحد الذي يفصلنا من الحيوانات، زوّدك لك هو. |
Bildiğim tek şey var o da kesin olarak doğmuş olmamız. | Open Subtitles | إنّ الشيء الواحد الذي أعرف بأنّنا بإستمرار أن نكون ولدو. |
Bilmen gereken tek şey, bizim iyi adamlar olduğumuz. | Open Subtitles | الشيء الواحد الذي يجب أن تعرفه بأنّنا رجال جيدين |
Kontrol edebileceğin tek şey kurbanın kim olduğudur. | Open Subtitles | الشيء الواحد الذي بامكانك ان تسيطر عليه، مع ذلك ما هية علامتك |
Her şeye rağmen kontrol edemediğin tek şey kendini suçlama istediğin. | Open Subtitles | الشيء الواحد الذي كان لديك بكل تأكيد عدم السيطرة المطلقة هذا ما يجب أن تلوم نفسك عليه |
Küçük güzel kasabımızda eksik olan tek şey nedir? | Open Subtitles | ما هو الشيء الواحد الذي تفتقر إليه مدينتنا الصغيرة المباركة؟ |
Yapamayacağın tek şey Ralph, tek şey kendini suçlamak. | Open Subtitles | الشيء الواحد الذي أنت لا تَستطيعُ تَعمَلُ، رالف، أنت لا تَستطيعُ تَعمَلُ... ... لائمةُبنفسك. |
Çok iyi bildiğim tek şey, görüştüğüm adamla sorunlarımı konuşmadığım için, birçok ilişkiyi mahvettiğim. | Open Subtitles | الشيء الواحد الذي أنا أَعْرفُ ذلك خرّبتُ الكثير مِنْ العِلاقاتِ مِن قِبل مَا ناقشَ الأشياءَ خارج مَع الرجلِ بِأَنِّي يَرى. |
Seninle olmak, sabırsızlıkla beklediğim tek şey. | Open Subtitles | إنه الشيء الواحد الذي أتطلّع له |