aşırı yoksulluğa karşı savaşta dayanabileceğimiz üç adet kaldıraç var. | TED | أنا اؤمن أنه فى نضالنا ضد الفقر المدقع هنالك ثلاث عتلات قوية نستطيع الاتكاء عليها. |
aşırı yoksullar arasında, çocukların üçte biri hayat boyu yemek eksikliğinden kalıcı olarak yetersiz büyüyor. | TED | واحد من كل ثلاثة اطفال بهذا الفقر المدقع غير مكتمل النمو نتيجة لحياة من الطعام الضئيل |
Bunu birkaç ay sonra bir hedefe dönüştürdük: 2030'a kadar aşırı fakirliği yok etmek ve paylaşılan refahı arttırmak. | TED | بعد بضعة أشهر، حولنا البيان إلى هدف: إنهاء الفقر المدقع بحلول عام 2030، تعزيز الرخاء المشترك. |
12 yaşımda savaşa, ailemde yoksulluğa, 22 akrabamın korkunç biçimlerde öldürülmelerine ve ayrıca büyük erkek kardeşimin öldürülmesine tanıklık ettim. | TED | عشت أجواء الحرب في سن 12 سنة، الفقر المدقع مع عائلتي، ووفاة 22 من أقاربي بطرق بشعة، وكذلك مقتل أخي الأكبر. |
Mutlak zenginlikten mutlak yoksulluğa düşüş bir insanı çıldırtmaya yeterdi. | Open Subtitles | من الثراء الفاحش إلى الفقر المدقع هذا يكفى لدفع أى شخص إلى الجنون |
yoksulluğun en derininden kurtulmanız böylece çocukların aile için önemli bir işgücü olmaktan çıkması gerekiyor. | TED | أنت في حاجة للخروج من الفقر المدقع وبالتالي فالأطفال ليسوا بتلك الأهمية بالنسبة للعمل في الأسرة. |
Philadelphia'daki devlet okullarından mezun oldum ve Kuzey Philadelphia'daki düşük gelirli, düşük performans gösteren bir okulda, suçun yaygın olduğu ve derin yoksulluğun ülkede en fazla olduğu yerlerden birinde 20 yıl özel eğitim vermeye devam ettim. | TED | تخرجت من مدرسة عمومية بولاية فيلادلفيا، لأدرّس بالتعليم الخاص لمدة 20 سنة بمدرسة ذات دخل وأداء منخفضين بفيلادلفيا الشمالية، حيث تفشي الجريمة و الفقر المدقع على مستوى البلاد. |
Singapur'da doğduğum zaman, ki o zamanlar fakir bir İngiliz kolonisiydi, 1948 yılında, o zamanlar, insanlığın yaklaşık dörtte üçüyle benzer bir şekilde, aşırı yoksulluk yaşadım. | TED | عندما ولدت في سنغافورة التي كانت وقتها مستعمرة بريطانية فقيرة في 1948، جربت؛ كثلث البشر وقتها، الفقر المدقع |
200 yıl önce, dünya nüfusunun %90'ı aşırı yoksullukla geçiniyordu. | TED | قبل 200 سنة، %90 من سكان العالم عانوا من الفقر المدقع. |
Ayrıca dünyanın büyük bir kısmı eşi benzeri görülmemiş bir barış döneminde; dünya genelindeki aşırı yoksulluk oranları düşmeye devam ediyor ve çoğu Asya'da olmak üzere toplam iki milyardan fazla insan yaşam standartı konusunda ciddi artış yaşamış durumda. | TED | فرغم كل شيء، قد عاشت مناطق كبرى من العالم في سلام؛ ومعدلات الفقر المدقع حول العالم في تناقص؛ وأكثر من ملياري شخص، لا سيما من آسيا، يظهرون تطورًا مدهشًا في مستويات معيشتهم. |
2000 yılına gelindiğinde Çin’in nüfusunun sadece yüzde 20’si aşırı açlık sınırında yaşıyordu ki bu Batı’nın kabul etmede zorlandığı insan hakları kayıplarına rağmen kuşkusuz büyük bir başarıydı. | TED | وبحلول العام 2000، فقط 20 % من سكان الصين يعيشون تحت مستوى خط الفقر المدقع -- إنها قفزة هائلة، معترفين أنها كانت على حساب بعض الحقوق المدنية والتي من الصعب القبول به في العالم الغربي. |
O zamanın, ismi lazım değil, Avusturalya Dışişleri Bakanı ile görüşme yapmıştım.. (Alexander Downer) (Gülüşmeler) Kapalı kapılar ardında, aşırı yoksulluğun son bulması için onunla hislerimi paylaştım. | TED | كنت في اجتماع مع من كان في حينه وزير خارجية أستراليا والذي لن أسميه [ألكسندر داونر] (ضحك) وخلف الأبواب المغلقة شاركت شغفي معه لإنهاء الفقر المدقع. |
Moldova'da örneğin, küresel finans krizinin olumsuz etkileri ve inanılmaz yoksulluğa rağmen, kurumlardaki çocukların sayısı son beş yılda yarı yarıya azaldı. Kurumlar için ayrılan kaynaklar ise, aile destek hizmetlerine ve özel alt gruplar için oluşturulan okullara yönlendirildi. | TED | في مولدوفا، بالرغم من الفقر المدقع و التأثيرات الفظيعة إثر الأزمة المالية العالمية، أعداد الأطفال في المؤسسات أصبح أقل بأكثر من خمسين بالمئة. في السنين الخمس المنصرمة، توزع الموارد على خدمات دعم العائلات و المدارس الشاملة. |
Saddam tarafından onaylanan seçkin tabaka artık onu desteklememektir... ama Iraklılar yoksulluğa doğru gidiyorlardı... | Open Subtitles | النخبة المفضلة لصدام انه) (انها لا تعاني من... لكن العراقيين من مشيا على الأقدام يندفعون إلى الفقر المدقع... |