Biliyorum hassassın ama senin yüksek seviyedeki östrojenin onun östrojen seviyesiyle birleştiğinde hiçbir erkeğin aşamayacağı bir engel oluşturuyor. | Open Subtitles | اعرف انك رجل حساس لكن عندما يقوم هرمون الاستروجين المرتفع الخاص بك بالاتحاد مع هرمون الاستروجين المرتفع الخاص بها |
OECD ülkeleri -- yüksek gelirli ülkeler -- iklim değişikliklerine neden olanlar onlardı. | TED | دول الOECD --الدول ذات الدخل المرتفع -- هم من تسببوا في تغيرات المناخ. |
Durum şu ki, defin alanlarının yüksek masrafı aslında çok yanıltıcı. | TED | الشيئ الجدير بالذكر هو أن السعر المرتفع لهذه الأراضي المعدة للدفن هو في الواقع مضلل جدًا. |
Hepsine tek tek yüksek tansiyon taraması ve danışmanlık teklif ettik. | TED | ووفرنا الفحص والمشورة فيما يتعلق بضغط الدم المرتفع إلى كل واحد منهم. |
Kuzey sınırındaki tepenin ardındakileri göstermedi mi? | Open Subtitles | هو لم يطلعك على مايوجد خلف ذلك المرتفع عند الحدود الشمالية؟ |
Gördüğünüz her renkli nokta yüksek aile gelirinin geniş kortikal yüzey alan ile olan bağlantısı. | TED | الآن، هنا كل نقطة تراها بلون هي نقطة حيث كان دخل الأسرة المرتفع مرتبطًا بمساحة أكبر من سطح القشرة في تلك البقعة. |
Ultra yüksek Net Varlıklı Bireyler demek. | TED | أي الأشخاص أصحاب رأس المال المرتفع جداً. |
? Japonya, tamamen yakalayana dek böyle yaptı ve daha sonra diğer yüksek ekonomilerle takibe geçti. | TED | اليابان فعلتها هكذا حتى اللحاق الكامل بالركب ، ومن ثم تتبعوا الاقتصادات الأخرى ذات الدخل المرتفع. |
Ve burada OECD’deki en yüksek gelire sahip olan ülkeleri görüyorsunuz. | TED | وهنا عندنا البلاد ذات مستوى الدخل المرتفع في منظمة التعاون والتنمية في الميدان الاقتصادي |
Epey tuhaf bir kişilik bozukluğumuz olmalı, bu kadar yüksek ölüm oranı olmasına rağmen çocukları böylesine dikkatli sayabildiğimize göre. | TED | يالها من مفارقة كبيرة كنا نملكها ان نحسب كل وفيات الاطفال التي تحدث بالرغم من رقمها المرتفع جداً |
Umarım bu karakol... yüksek başarı oranını yeni teğmeninizin yönetimi altında da sürdürür. | Open Subtitles | وأتوقع ان هذه الدائرة ستحافظ على مستواها المرتفع فى هذا القسم تحت رئيسكم الجديد |
Şöyle yazın: "yüksek seslere karşı ilgisiz ama arkasında bir ceviz kırıldığında arkasını dönüyor." | Open Subtitles | سجل هذا: لا يبالي بالضجيج المرتفع في حين يلتفت عندما تكسر جوزة خلفه |
Yalnızlıktan başka hiçbir şey olmayan bu yüksek ıssız yere nasıl geldim? | Open Subtitles | كيف جئت إلى هذا، المكان المقفر المرتفع حيث لا يوجد شيء سوى الشعور بالوحدة؟ |
Bu kadar yüksek sesle müzik dinlerseniz... bundan rahatsız olurlar. | Open Subtitles | وإن كنتِ ستستمعين إلى الموسيقى بهذا الصوت المرتفع فهم منزعجون من ذلك |
Bu kadar yüksek sesle müzik dinlerseniz... bundan rahatsız olurlar. | Open Subtitles | وإن كنتِ ستستمعين إلى الموسيقى بهذا الصوت المرتفع فهم منزعجون من ذلك |
Yeteneklerinin kanıtı, yüksek riskli alanlarda gerçekleştirdikleri kaçırmalar. | Open Subtitles | ويقوم بتعذيب ضحاياه ومستواه المرتفع من المراوغة يمثل خطرا طبيعيا على العامة |
Biz daha yüksek bir boyutun yalnızca ince bir kesitinde hapsolmuş durumdayız. | Open Subtitles | نحن موجودين على فقط شريحة صغيرة جداً من الكون المرتفع الأبعاد. |
yüksek basınç altında tamamen kararlı kalmayı başarabilen bir sıvı üzerinde çalışıyorduk. | Open Subtitles | كنا نبحث عن سائل ثابت بنقاء طبيعي إستثنائي كان ذلك هو مفتاح تحقيق مقاومة الضغط المرتفع |
Tüm sürü şu tepenin arkasında. Bir şeyler duyuyor olmamız gerek. | Open Subtitles | القطيع بالكامل على ذلك المرتفع يفترض أن نسمع أي شئ |
- Plato. | Open Subtitles | المرتفع المرتفع |
Yalnız onunki, insanoğlunun yükselen okyanusun dibinde kalması ve bir vatozun sindirim borusundan geçmesiyle sonlanıyor. | Open Subtitles | لكنها تنتهي بوجود الإنسانية في قعر المحيط المرتفع ليمروا من خلال القناة الهاضمة للحيتان |