Bölgeselciliğin, ulusalcılıktan daha önemli bir politik prizma olduğuyla ilgili ilginç bir yazı okudum. | Open Subtitles | وأنا قَرأتُ تلك الورقة المثيرة حول كيفية الجنسية في الحقيقة إن الموشور السياسي أكثر أهمّية مِنْ الجنسيةِ. |
Joseph Fraunhofer, bir prizma ile bir teleskobu birleştirip onu gökyüzüne doğrultarak yıldızları daha da yakınımıza getirmiş oldu. | Open Subtitles | حينما قام جوزيف فرانهوفر بدمج الموشور مع التلسكوب موجهًا إياه الى السماء قام بتقريب النجوم أكثر لنا |
prizma sebebiyle, ışık, camda bükülüyor. | Open Subtitles | أنه الموشور، حيث الضوء ينحرف بزجاج الموشور. |
Işını kesmek için bir ayna kullanacağım, böylece ışını kaynağına geri gönderip Prizmanın yerini değiştirebilirim. | Open Subtitles | أريد إستخدام المرآة لقطع الشعاع وإعادة إرساله إلى مصدره ثم سأحرك الموشور |
Prizmanın yaptığı görevi bu da ulaşım için yapacak. | Open Subtitles | إنه سيقدم للمواصلات ما قدمه الموشور للمعلومات، |
Demek istediğim, Zod'un başka boyutta, hayali prizma gibi bir şeyin içinde hapsolduğunu zannediyordum. | Open Subtitles | أعني، إعتقدت بأن (زود) حبس في ذلك الموشور الشبحي من البعد الآخر |
prizma veya çiçek dürbünü gibiler. | Open Subtitles | إنهم يشبهونَ إلى حدٍ ما (الموشور) أو (كلايدسكوب). |
"Eğer prizma gün ışığına çıkartılırsa... | Open Subtitles | إن عرض الموشور ... إلى أشعة الشمس" |
Işığın bir Prizmanın içinden geçtiğinde nasıl 7 renge ayrıldığını bilir misiniz? | Open Subtitles | اتعلمون عندما يمر النور من خلال الموشور وينقسم الي الوان ضوئية |
Prizmanın içindeyken her renk farklı hızda hareket eder. | Open Subtitles | داخل الموشور يتحرك كل لون بسرعة مختلفة |