Ve bu nadir vakalarda hukuki yaptırımlar uygulanacak olsa bile, mağdurların ceza davası sonuçlanana kadar hiçbir hakları yok. | TED | وحتى في تلك الحالات النادرة التي تختار فيها السلطات التدخل، لا يتمتع الضحايا بأي حق خلال الإجراءات الجزائية المترتبة. |
Mahkeme ile yüzleştikleri nadir durumlarda da tamamen beyaz yargıçlar tarafından serbest bırakılmaktalar. | Open Subtitles | وفي الحالات النادرة التي يواجهون فيها محاكمة، يُخلى سبيلهم بواسطة هيئة المحلفين البيضاء. |
En azından bu sol ve sağ kanatları birleştiren nadir unsurlardan biri. | TED | في الواقع، هذه واحدة من القضايا النادرة التي توحّد اليسار واليمين. |
Bana yardımcı olabileceğin nadir günlerden birisi. | Open Subtitles | إنه أحد الأيام النادرة التي يمكنك فيها أن تفيديني |
Paket yemekleri, ev yemeklerine tercih eden nadir kuşlardanım. | Open Subtitles | أنا احد تلك الطيور النادرة التي تفضل تناول الطعام خارج المنزل |
Bu yüzden, davanın davacının evinde görülmesi çok nadir görülen bir durumdur. | Open Subtitles | لهذا تعتبر هذه القضية إحدى الحالات النادرة التي تُعقد فيها جلسة الاستماع في منزل صاحب القضية |
Bu yüzden, davanın davacının evinde görülmesi çok nadir görülen bir durumdur. | Open Subtitles | لهذا تعتبر هذه القضية إحدى الحالات النادرة التي تُعقد فيها جلسة الاستماع في منزل صاحب القضية |
nadir olarak uyuyabildiğim gecelerde, kabuslar görüyorum. | Open Subtitles | وفي الليالي النادرة التي أنام فيها أعاني من الكوابيس |
Gerald Lydon'ın zehirlendiğini kanıtlamam için verilen nadir arıyı hatırlıyor musun? | Open Subtitles | تَتذكّرُ النحلة النادرة التي أنا أعطيتُ للإثْبات الذي جيرالد لايدون كَانَ قَدْ سُمّمَ؟ |
Paha biçilmez nadir kitaplar varmış. | Open Subtitles | إنهم يقولون بأن الكنوز تتضمّن الكتب النادرة التي لا تقدر بثمن |
Haklı olmaktan nefret ettiğim nadir anlardan birindeyim. | Open Subtitles | ة تلك اللحظات النادرة التي أكره أن راز وم. |
Ve Başbakan'ın kendisi. Bilincinin açık olduğu nadir anlarda. | Open Subtitles | ورئيس الوزراء بنفسه في اللحظات النادرة التي كان في وعيه. |
Güzel bir şey kokladığın ama manyak bir şey çıktığı nadir zamanlardan biridir. | Open Subtitles | إنها إحدى تلك اللحظات النادرة التي تشتم فيها رائحة طيبة من العملاق |
Çöl hayvanları, yakaladıkları nadir fırsatları değerlendirmek için dikkate değer stratejiler geliştirmiştir. | Open Subtitles | لقد طوّرت حيوانات الصحراء استراتيجيات استثنائية للإستفادة القصوى من الفُرص .النادرة التي تُصادفها في طريقها |
Böyle bir durumla ilgili olarak yapılan nadir fimlerden bir tanesi Julian Schnabel tarafından yıllar önce bu tür bir problemi olan bir hastayla ilgili olarak yapılmıştı. | TED | كان هناك فيلم مثير جدا للاهتمام، واحد من الافلام الجيدة النادرة التي عُملت عن حاله كهذه, بواسطة جوليان شنابل منذ بضع سنوات عن مريض كان في تلك الحالة |
On milyonlarca protein değişkeni keşfeden ve sadece hayatta kalmak için gerekli olan kimyayı salgılayan o nadir değişkenlere izin veren güçlü olan hayatta kalsın tarzı Darvinci bir seçilim sistemi yaptık. | TED | أعددنا نظام اختيار دارويني يعتمد على البقاء للأصلح الذي استكشف عشرات الملايين من بدائل البروتين وسمح فقط لهؤلاء البدائل النادرة التي يمكنها أداء الكيمياء اللازمة للبقاء. |
Bu büyük maç nadir bulunan ortamlarda izlenmeli, sesleri, kokuları diğer adamları hissetmelisin. | Open Subtitles | النزال الكبير هو إحدى المناسبات النادرة التي أتذوق فيها مشاهدة... وصوت ورائحة رجال آخرين... |
Usulünü Başüstat Pylos'un nadir hastalıklar çalışmasında buldum. | Open Subtitles | لقد وجدت الإجراء في دراسة الأمراض النادرة (التي كتبها المعلم (بيلوس |