| Askeri güç hakkinda çok şey anlatmaz yumuşak güç hakkında çok şey anlatmaz. | TED | والذي لايخبركم الكثير عن القوة العسكرية، لايخبركم سوى أقل القليل عن القوة الناعمة. |
| Bu kalbin için değil, o yumuşak, pembecik popon için. | Open Subtitles | إنه من أجل مؤخرتك الناعمة والمتورّدة ليس من أجل قلبك |
| Schubert'in tarifi çığlıktan mırıltıya gidiyor, güçlü konuşmaktan yumuşak konuşmaya değil! | Open Subtitles | ديناميات تتراوح في شوبرت تصرخ تهمس لا صوت عال إلى الناعمة. |
| - Sen Ya da kanserli patronun bana olanlardan kimseye bahsederseniz ikinizin de o kocaman, Yumuşacık kalplerinizi sökerim. | Open Subtitles | أنت أو مديرك المسرطن فلو أخبرتم أحداَ لما حدث لي وسوف أستخرج قلوبكم الناعمة من صدوركم |
| Bu yumuşak kum, bize çok cazip gelen tropik sahilleri oluşturur. | Open Subtitles | وتشكل هذه الرمال الناعمة الشواطئ المدارية التي نجدها جميعا.. رائعة الجمال |
| Bıçağı sapladığım zaman böyle yumuşak küçük bir ses çıkardı. | Open Subtitles | هو فعل هذه الضوضاء الصغيرة الناعمة عندما غرزت النصل فيه |
| Bu yeni yumuşak yapı metodu benim bu heykelleri dizayn etmemi ve yükselenler boyunda inşa etmemi sağlıyor. | TED | ان المجسمات الناعمة تمكنني من تشكيل هذه الامور وان ابني هذه المجسمات والتي هي بحجم ناطحات سحاب |
| Bu yüzden bu resim harika... ...çünkü yumuşak çamuru kazmak iki günümü aldı. | TED | وأمتعني هذا العمل حيث قضيت يومين أحفر في التربة الناعمة |
| Tekrardan araştırmalar gösteriyor ki bizler zengin, yumuşak, sıcak çikolata gibi olan sesleri tercih ederiz. | TED | هناك أبحاث تظهر لنا أننا نحبذ الاصوات الغنية الناعمة الدافئة لها مذاق رائع |
| İlki, mıknatısı özel kılan yumuşak özelliği kayan kişiçarpsa dahi, zarar vermez. | TED | الأول، الخصائص الناعمة للمغناطيس والتي تجعله التي تجعله كذلك إن حصل و ضربت الراكب في رأسه، لن تتسبب في إصابته. |
| yumuşak güç bir Harvardlı öğretim üyesi arkadaşım, Joseph Nye'in icat ettiği bir kavram. | TED | القوة الناعمة هي مفهوم إخترعه أكاديمي في هارفارد، جوزيف ناي، أحد أصدقائي. |
| Yani yumuşak güç gerçekten gelişen birşey. Kısmen hükümetler sayesinde ama kısmen de hükümetlere rağmen. | TED | إذن القوى الناعمة تنطلق فعلا بشكل جزئي على يد الحكومات، ولكن جزئيا برغم نشاط هذه الحكومات. |
| Bir sürü yumuşak mercanın ve stomatopodun olduğu şu güzel koy." | TED | هناك خليج جميل، الكثير من الشعب الناعمة والرخويات. |
| yumuşak güç genelde çok ihmal ediliyor ve çok yanlış anlaşılıyor. Ama yine de son derece önemli. | TED | ولطالما ما تعرضت هذه القوة الناعمة للتجاهل والكثير من سوء الفهم. رغم أهميتها البالغة. |
| Hatta, yumuşak gücü kullanmayı öğrenebilirseniz, "havuç" ve "sopa"larınızdan tasarruf edersiniz. | TED | بحق، إن كان بامكانكم معرفة كيف لكم أن تستخدموا القوة الناعمة أكثر، ستتمكنون من إدخار الكثير من العصيّ والجزرات. |
| Hiçbir şey moralimi bir çift yumuşak omuz kadar düzeltemez. | Open Subtitles | لاشئ افضل من الأكتاف الناعمة لرفع روحى المعنوية |
| yumuşak dokunuşun hemen geri getirdi bu kırık kalbin atışını. | Open Subtitles | مداعبتك الناعمة جددت الضرب بهذا القلب المكسور |
| Kocaman yatağın ve Yumuşacık yastıkların olmadan uyuyamayacaksan başka. | Open Subtitles | إذا كنت حقا لا تستطيع التعايش مع غياب سريرك الكبير و وسائدك الناعمة |
| Fakat, pürüzsüz yüzeylerde bunların ikisini tırmanmak ve kendisini yukarı çekmek için kullandı. | TED | ولكنها استخدمت هذه على الأسطح الناعمة في الواقع زوج منها، لتتسلق، ولترفع نفسها |
| ...yumusak ve cignenebilir. | Open Subtitles | لديه تلك المشاعر الناعمة والرقيقة |
| Omuzların, zarif boynuna saplanmış oklar gibi narin kalçaların ve ceylan gibi yürüyüşün şehvet, tasasızlık ve harikalık vaat ediyor. | Open Subtitles | أكتافك مثل رماح ،عالقة في عنقك الدقيق خصرك النحيل، ومشيتك الناعمة هما وعد بالإشتهاء |
| Yavaşça o kaymak gibi elleri taşrada küçük bir kasabada yaşayan herhangi birinin ellerine dönüşmüştü. | Open Subtitles | ببطئ تلك الأيدي الناعمة تجولت الى زوجين من الأيدي التي تنتمي الى أحد هذه الجالية الريفية الصغيرة. |