Bu adamı oldukça net hatırlıyorum... çünkü, kahverengi deri bir bavul taşıyordu. | Open Subtitles | انا اتذكر هذا الرجل بهذا الوضوح لأنه كان يحمل حقيبة جلدية بنية |
Bu düşünce kederinde, ne kadar derinden izole edildiğimi ve hep öyle olduğumu net bir şekilde görebildim. | TED | وفي هذا التفكير في الحزن، استطعت أن أفهم فجأة بكتير من الوضوح كيف كنت دائما منعزلة بشدة. |
Biri; bu kadar basit bir molekül, beyinde nasıl bu kadar açık bir armut veya muz algısı yaratabiliyor? | TED | أولا، كيف يمكن لجزيء صغير كهذا من خلق إدراك بهذا الوضوح في ذهنكم بإجاصة أو موزة؟ |
Daha önce bunun hakkında böylesine açık konuşmamıştım. | TED | لم أتحدث عن هذا الأمر بهذا الوضوح من قبل. |
Hakikaten çok güzel ve apaçık belli. Fakat durun ve bir düşünün... | Open Subtitles | كل هذا جميل ، وشديد الوضوح لكنلوفكرتفىالأمر.. |
Ayrıca en hasta olduğum zamanlardaki Netlik hissini de özlemiştim. | TED | إنني أيضًا افتقدت إحساس الوضوح الذي امتلكته أثناء أحلك فترات إعيائي. |
Açıklık, mesuliyet, ölçme yerine, kişilikleri suçlarsak, verimli olmamaya bir de adaletsizliği ekleriz. | TED | عندما نلوم شخصياتهم فبدلاً من الوضوح والمسؤولية والقياس، نضيف الظلم على انعدام الفعالية |
Körelmiş hissettirecek ama berraklık onların ihtiyacı olan şey. | Open Subtitles | ستشعرين بالتبلد , لكن الوضوح هو ما يريدونه |
İlk kez, yüksek çözünürlüklü kameralar normalde insanlara görünmeyen çiçeklerin gizli desenlerini | Open Subtitles | للمرة الأولى، يُمكن لآلات التصوير عالية الوضوح منحنا رؤية للحديقة بعين نحلة |
Hintli olsan bile, bu çok açık ve net değildir. | TED | حتى لو كنت هنديا، فالأمر ليس بهذه الصراحة، ليس بهذا الوضوح |
Bu adamı bu kadar net hatırlamanıza sebep neydi, Bay Andrews? | Open Subtitles | ما الذى يجعلك تتذكر هذا الرجل بكل هذا الوضوح يا سيد اندرو ؟ |
Durum bu. Birbirimizi hiçbir zaman şu an olduğu kadar net ve çıplak göremeyiz. | Open Subtitles | لن نرى بعضنا بنفس الوضوح كما نفعل في هذه اللحظة |
Zihnimizin sessizliğinde, daha açık fikirli ve empatik cevaplar hazırlamamıza yardımcı olan kendi korkularımızı ve yetersizliklerimizi duyarız. | TED | وبإسكات عقولنا، فنحن في الحقيقة نسمع مخاوفَنا وضعفنا، والذي يساعدنا على صياغة الجواب بمزيد من الوضوح والتعاطف. |
Çoğu zaman, bariz şeyler siz düşünene kadar o kadar da açık değildir. | TED | غالباً، الأمور الواضحة لم تكن بهذا الوضوح حتى تفكر بها. |
Bu kadar belli ederek oynanmaz. Olaya biraz derinlik katman lazım. | Open Subtitles | لا يجب أن يكون بهذا الوضوح بل يجب أن يكون اكثر عمقاً |
Yani belli ki aklımda basitçe bir cevap dolanıp duruyormuş | Open Subtitles | والذي من الواضح أنه الدليل الاخير ,الذي يؤدي الي الاجابة البسيطة الساطعة الوضوح |
Netlik istiyorsun ama Netlik bu işte bir lükstür. | Open Subtitles | تريد الوضوح الوضوح هو طرف في هذه الأعمال |
ve şimdi hayatımda anlamlı olan şeylere Açıklık kazandırdı. | TED | و جلبت الوضوح إلى الأشياء ذات المغزى في حياتي الآن. |
O zaman durup "berraklık dalgası" diye tanımlayabileceğim o anı bekliyordum. | TED | ثم انتظرت ما أسميه موجة الوضوح |
Yüksek çözünürlüklü çoklu-spektro algılayıcılar kullanıyor. | Open Subtitles | درجة الوضوح العالية، مجسات طيفية متعددة. |
çözünürlük çok net değil ama en azından adamımızın ne giydiğini biliyoruz tek yapmamız gereken... | Open Subtitles | شاهد ذلك ، لقد عاد. حسناً ، الوضوح ليس جيد، لكن نعلم الآن ماذا يرتدي مشبوهنا |
USB belleğin ulaşması birkaç gün alabiliyor; ama en azından yüksek çözünürlükte ve kesintisiz nitelikte ulaşıyor. | TED | قد يستغرق بضعة أيام للوصول إلى هناك، ولكن على الأقل فإنه يحصل هناك في عالية الوضوح وفي نوعية موثوق بها. |
Kafanın ve kalbinin olduğu yerde bunu açıkça belirtmiştin. | Open Subtitles | جعلت الأمر تام الوضوح حيث كان عقلك وقلبك |
Her şeyi apaçık söylemezsen, oyunu kaybedince daha çok keyfin kaçar. | Open Subtitles | حسنًا، سيكون قاتلًا للمتعة أكثر إذا خسرنا اللعبة، بسبب عدم الوضوح |
ve kesin kırılma anı vardır ve sonrasında gelen aydınlanma: Farklı bir yönden çalışmalıydık. | TED | وكانت هناك تلك اللحظة لانهيار مطلق، ثم من الوضوح: كان علينا أن نعمل بطريقة مختلفة. |
Evdeki bilgisayarımda netliği arttırıp bazı kareleri yakalamamıza yardımcı olacak bir program var. | Open Subtitles | لدي برنامج بكمبيوتري يالمنزل سيزيد من الوضوح ويُخرج زوائد الإطار |
berrak bir tutku: ihtiyacımız olan şeyin değişimi sağlamaya çalışmamız olmasıdır. | TED | الوضوح العاطفي: هذا ما أعتقد أننا نحتاجه لقيادة التغيير. |