Bu güvenli hissettiğim yerdi. Yaşam hakkındaki kesinlik ve berraklıktı. | TED | هناك حيث شعرت بالأمان. مثل لي ذلك يقين ووضوح الحياة. |
Bir topluluğumuz var, buraya çok uzak değil. Duvarlarımız, elektriğimiz var. güvenli de. | Open Subtitles | إن لدينا مجتمعًا غير بعيد عن هنا، فيه جدران وكهرباء، وننعم فيه بالأمان |
O, göğsünüzden geri çekilen havadır; zira kendini ciğerlerinizde güvende hissetmez. | TED | هو الهواء ينسحب من صدرك لأنه لا يشعر بالأمان في رئتيك. |
Ama maalesef bütün öğrenciler böyle bir güven duygusu hissetmiyor. | TED | لكن، لسوء الحظ، لا يشعرُ جميع الطلاب بذلك الإحساس بالأمان. |
Eğer güvenlik "müfettişimidirnedir," olmazsam ben bir hiçim. | Open Subtitles | إن لم أكن موظفاً يشعر بالأمان فأنا لا أساوي شيئاً. |
Aydınlanarak hiçbirşey küçülmez... ve diğer insanlar senin yanında kendisini güvensiz hissetmez. | Open Subtitles | ليس هناك شيء روحي في التقلص حتى لا يشعر الناس بالأمان معك |
Gerçekten de her yönden daha güvenli bir hâle geldik. | TED | في الواقع ، لقد أصبحنا نشعر بالأمان أكثر حيال جميع الطرق تقريبا. |
dediği bir yerdeyiz. Fakat bu daha çok korkmamızı sağlıyor, daha güvenli olmayı değil. | TED | ولكن هذا يجعلنا نشعر بالخوف أكثر، وليس بالأمان. |
Fakat benim mahallemde, sadece silah taşıyarak güvenli hissediyordum. | TED | ولكن في حيي، شعرت بالأمان فقط وأنا أحمل سلاحاً. |
Leslie'yi yalnız bıraktığım zaman elinde bir silah varsa daima daha güvenli hissederim. | Open Subtitles | عندما اترك ليزلى بمفردها دائما اشعر بالأمان اكثر لو تركت عندها سلاحا تحت يدها |
Ayrıca onun yanında olmak senin yanında olmaktan daha güvenli olabilir. | Open Subtitles | بالإضافة، إلى أنّني أشعر بالأمان معه أكثر منك. |
Konferans için buradan gittiğim zaman senin güvende olmanı istiyorum. | Open Subtitles | سأكون في المكان الجديد للمؤتمر . أريدك أن تشعري بالأمان |
Sen işte olduğun müddetçe, kendimi güvende hissediyorum bebek de öyle. | Open Subtitles | طالما إنك فى العمل ، أشعر بالأمان و هذا حال الطفل |
Burada annem için kalıyorum. Yanında olduğumda kendini güvende hissediyor. | Open Subtitles | أعيش هنا فقط لأجل أمي إنها تشعر بالأمان لوجودي معها |
Ben de bir kısmını aramaya başladım -- sadece güven içinde konuşabileceklerimi, soracağım soru hazırdı: ''Bunu neden yazdın?'' | TED | لذا دعوت بعضهم فقط أولئك الذين أشعر بالأمان عند الحديث معهم بدأت بسؤال بسيط. لماذا كتبت هذا؟ |
Birlikteyken kendimizi emniyette hissettiğimizde, doğal tepkimiz güven ve işbirliğiydi. | TED | وحين أحسسنا بالأمان مع بعضنا، كانت النتيجة الطبيعية عبارة عن الثقة والتعاون |
20 milyon dolar tasarruf ettiler. En önemlisi, beklendiği şekilde insanlar kendilerini güvende ve organizasyondaki yönetim tarafından korunduklarını hissettiklerinden doğal reaksiyon güven ve işbirliği oldu. | TED | بذلك ادخروا 20 مليون دولار، والأهم من هذا، كما كان متوقعا، عندما شعر الناس بالأمان والحماية من طرف مدرائهم كانت ردة الفعل الطبيعية هي الثقة والتعاون. |
Sonra onlara yukarı gelip gelmeleri ya da gelmemeleri için bağırırsın. Bu da güvenlik kısmı. | Open Subtitles | ثم تصرخين حتى يأتوا إليك أو لا و هذا هو المقصود بالأمان |
Yolcularıma güvenlik ve samimiyet sözü vermediniz mi? | Open Subtitles | ألم تعد ركابي بمكان ينعم بالأمان و الدفء؟ |
O rujun gösterişten fazlası olduğunu biliyorum, ve erkeklerin süper güvensiz olduğunu, ve terörist denen kişilerin doğuştan öyle olmadıklarını, o hale getirildiklerini biliyorum. | TED | وأعلم أن أحمر الشفاه يعني أكثر مما يظهر وأن الفتيان لا يشعرون أبدًا بالأمان وأن من يُدعون بالإرهابيين قد صُنعوا , ولم يولدوا كذلك |
Sadece ben yanındayken kendini daha emniyette hisseder diye düşünüyorum. Tamam. | Open Subtitles | حسناً ، أعتقد أنه سيشعر بالأمان أكثر عندما أكون قريبةً منه |
Kendini güvende hissediyor musun? - Evet, gerçekten güvendeyim. | Open Subtitles | خرجنا من الطريق ، أتشعر بالأمان الآن ؟ |
Muhtemelen, bir insana göre bir hayvana daha rahat bağlanabiliyor. | Open Subtitles | ربما أحست بالأمان في الإرتباط بحيوان أليف أكثر من الإنسان |
Yazarların kendine güvenleri yoktur, hatta yumuşaklardır. | Open Subtitles | الكتاب يكونون قلقين ولا يشعرون بالأمان نوعا ما. |