İnsanın en iyi dostu sahile doğru sörf yapıyor, sahipleri de onları destekliyor. | Open Subtitles | تخيل هذا صديق الإنسان المقرب يركب الأمواج إلى الشاطئ و مالكوهم يقومون بتشجيعهم |
Gerçeğin arkasından koşmaları için onları cesaretlendirmem onları riske atmaktı -- zulüm ve hayal kırıklığı riskine. | TED | كنت بتشجيعهم لملاحقة الحقيقة اعرضهم للخطر خطر الاضطهاد، خطر تحطم قلوبهم. |
Eğer onları kötü seçimler yapmaları konusunda cesaretlendirmeye devam edersen, seni kulüpte tutamam. | Open Subtitles | لا أستطيع أبقائك أن أستمريتِ بتشجيعهم على إتخاذ الخيارات السيئه |
O halde gerçekten öğrencilerini düşünen bir profesör olarak onları itirafçı olmaları için nasıl teşvik edebilirim, üstelik dünyanın onlar hakkında aslında ne düşündüğünü bilerek? | TED | إذا كيف أستطيع كأستاذ يهتم بالفعل بطلابه بتشجيعهم أن يكونوا من فئة الواشين بالآخرين عندما أعلم تماماً كيف يشعر العالم حيالهم |
Diyordu ki: Asla trombonlara bakma -- bu sadece onları cesaretlendirir. | TED | "تقول: لا تنظر أبداً الى عازفى "البوق فهذا يقوم بتشجيعهم |
Özünde, onları alkışlarken yaptığın iş görünmüyor. | Open Subtitles | أساساً، دورك هو أنْ تكوني حاضرة... وأنتِ تقومين بتشجيعهم. |
En beter aşırılık olarak, birçok geleneksel toplum ihtiyarlarından şu dört yoldan biriyle kurtuluyor: ihtiyarlarını umursamayarak ve ölene kadar yemek vermeyip temizlemeyerek, ya da grup başka yere giderken onları arkalarında yalnız bırakarak, ya da yaşlı insanları intihara teşvik ederek, ya da onları öldürerek. | TED | على الناحية الأكثر سوء، العديد من المجتمعات التقليدية يتخلصون من مسنيهم بواحدة من أربعة طرق مباشرة في تزايد: بإهمال مسنيهم بعدم اطعامهم وتنظيفهم حتى يموتون، أو بهجرهم حين تتحرك المجموعة، أو بتشجيعهم على الإنتحار، أو بقتلهم. |