Anahtarımız yoksa elimizde olmayan açtığı şeyi açmamız mümkün olmaz. | Open Subtitles | لو ليس بحوزتنا المفتاح لا يمكننا فتح أياً ما يفتحه |
Bu sürüngeni bırakın. elimizde onunla ilgili bir şey yok. | Open Subtitles | حسناً , دعوا هذا المزعج يذهب فليس بحوزتنا دليل ضده |
200 yıl çok fazla bir zaman değil, doğanın, 3 milyar yılı vardı, bazı harika maddeleri mükemmelleştirmesi için. elimizde de olmasını isteyeceğimiz maddeler. | TED | مائتي سنة لا تكفي في حين أن الطبيعة امتلكت 3 مليارات سنة لإتقان أكثر المواد إذهالاً والتي نودّ لو كانت بحوزتنا |
Cylonlar hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz ve daha çok şey öğrenene kadar Elimizdeki tek bilgi kaynağını yok etmeyeceğiz. | Open Subtitles | أعنى أننا لانعلم بالكاد أي شيء عن السيلونز وحتى نعلم المزيد , لن نقوم بتدمير المصدر الوحيد للمعلومات بحوزتنا .. |
Onu zaten aldık. Artık sana ihtiyacımız yok. | Open Subtitles | هي بحوزتنا فعلاً نحن لسنا بحاجة إليك بعد الآن |
Para, 3:13'te elimizde olmalı. | Open Subtitles | 13 يجب أن يكون المال بحوزتنا قبل الساعة 3: |
Bu süre sonunda para elimizde olmazsa, geçen her dakika için bir rehine öldüreceğiz. | Open Subtitles | اذا لم يكن المال بحوزتنا سنقتل رهينة واحدة لك دقيقة تتأخرون بها |
Başkan elimizde. Duke herkesi buradan çıkaracak. | Open Subtitles | نحن بحوزتنا الرئيس، والدوق يستطيع اخراج أي شخصا من هنا |
Ama asıl iyi haber, Bay Sullivan, oyuncak şu anda bizim elimizde. | Open Subtitles | لكن الأخبار الجيدة يا سيد سوليفان. هو أن الدمية قد أصبحت بحوزتنا الآن. |
Geçidin paralel dünyalara açılabileceğine dair elimizde hiçbir kanıt yok. | Open Subtitles | لم يكن مطلقا بحوزتنا أي دليل حتى نقترح بأن البوابه يمكنها الوصول الى الكوكب المتوازي |
elimizde birşeyler olmalı, değil mi? Sakin ol. | Open Subtitles | حسناً ، لابد أن بحوزتنا شيئاً هنا ، أليس كذلك؟ |
elimizde anahtar yoksa, onun açtığı elimizde olmayan hiçbir şeyi açamayız. | Open Subtitles | لو ليس بحوزتنا المفتاح لا يمكننا فتح أياً ما يفتحه |
Eğer işkence eden biz olsaydık şu anda para elimizde olurdu o da yaşıyor olurdu. Onu öldürmezdim. | Open Subtitles | لو كنّا من قام بتعذيبه لكانت النقود بحوزتنا الآن وكان ليحظى بحياته، فلن أقوم بقتله |
Öyleyse, ne tür modeller bulabileceğimizi görmek için Elimizdeki otobiyografik sayıları inceleyelim. | TED | لنحلل إذًا أعداد أرقام السير الذاتية التي بحوزتنا منذ البداية لكي نحدد الأنماط التي يمكن أن نجدها. |
Bir motor yerine -şu an Elimizdeki gibi- yapay kaslar yapabilirsiniz. | TED | بدلاً من وجود محرك كالذي بحوزتنا الآن، يمكنكم صُنع أشياء تُسمى عضلات اصطناعية. |
Ama siluetlerini aldık. İşlenmiş ve oynatmaya hazır GK görüntülerimiz var. | Open Subtitles | لكن بحوزتنا الصور الظلّية ولقطات آلات المراقبة بإنتظار تحليلها، |
Temizle, bile, iyice bile, ve yarın yarışlarda yanımızda olsun. | Open Subtitles | نظفه، اشحذه ليكون حاداً جداً وأريده بحوزتنا في السباقات غداً. |
Doktor, buna sahip olduğumuzu biliyor, bu yüzden kodu bizden hep sakladı. | Open Subtitles | الدكتور يعلم أنّ هذا الجهاز بحوزتنا لذا هو دائماً يخفي الرمز عنّا |
Gayet temiz para ve Bizde olduğunu hiç kimse bilmiyor. | Open Subtitles | إنـّها أموال مجانيـّة لا أحد في العالم يعلم أنـّها بحوزتنا |
Sessizce girip çıkacağız ve para bizim olacak. | Open Subtitles | ندخل خلسةً ونخرج خلسةً وستكون النقود بحوزتنا .. |
Silah elimize geçse yardımı dokunabilir. | Open Subtitles | سيكون أمراً نافعاً لو أصبح المسدس بحوزتنا |
Bize ihanet edilemezdi çünkü diğerini yok etmek için gerekli olan her şey elimizdeydi. | Open Subtitles | كان لا يمكن لنا أن نخون بعضنا البعض لأن بحوزتنا كل شيء نحتاجه لتدمير الآخر |
Kalabalık ikisine bağırıyordu ve dediler ki: "Bu Robeson'un oğlu. yakaladık onu." | Open Subtitles | سحبوهما من داخل السيارة وقالوا هذا (روبنسون جونيور) صار بحوزتنا |
Oylama öncesi D Vitamini aldığımızı anlamışlardı. | Open Subtitles | لقد تم القبض علينا بحوزتنا حبوب فيتامين د قبل التصويت |