bazıları ise hala beraber vakit geçirmekten keyif alacaklar her ikisi de artık katı yiyecek çiğneyemedikleri zaman bile. | TED | وبعضهم سوف واصلون استمتاعهم بصحبة بعضهم البعض عندما لا يكون اياً منهم قادر على مضغ الطعام الصلب بعد الاَن |
Bana karşı, Bazılarının öleceği bu davaya karşı sözlerinize dikkat edin. | Open Subtitles | كن حذرًا لما تقوله ضدّي، ضدّ السبّب والذي سيجعل بعضهم سيموت |
Ve Bazı çevresel rol modellere de ihtiyacımız var, Bazılarını bugün dinledim. | TED | ونحتاج لبعض النماذج لتلعب دور النموذج البيئ أيضا، ولقد سمعت بعضهم اليوم. |
Sadece Bazı ülkeler serbestleştirme... ...veya düzenleme olmaksızın ... ...cazip yatırımların ve ticari teşvikin... ...en iyi yol olduğuna inanıyorlar. | TED | بعضهم عبارة عن بلدان تؤمن بأن إزالة التشريع أو عدم وجود التشريعات هو أفضل طريقة لجلب الاستثمارات و الترويج للتجارة |
Erkekler ve kadınlar hâlâ birbirlerinden nefret ediyorlar, yani iyiyim. | Open Subtitles | ،مازال النساء والرجال يكرهون بعضهم البعض فأنا علي ما يرام |
Bu hücreler hidrojen ve oksijen alırlar. Onları bir araya getirip elektrik üretebilirsiniz. | TED | تأخذ خلايا الوقود الكميائية هيدروجين وأكسجين، وتمزجهم مع بعضهم ويمكنكم الحصول على كهرباء. |
bazıları seçimlere adaylığını koyuyor ve işin statüsünü yükseltmeye yardımcı oluyorlar, böylece daha fazla öğrenci öğretmen olmak istiyor. | TED | أتعلمون، ترشّح بعضهم للوزارة، ولقد ساعدوا في رفع شأن المهنة وبذلك أراد عدد أكبر من التلاميذ أن يصبح أساتذة. |
Galya'da 30 şehri ele geçirdi. bazıları teslim oldu, bazıları yıkıldı. | Open Subtitles | لقد إجتاح ثلاثين قريه فى بلاد الغول بعضهم إستسلم والأخري دُمرت |
Dış tarafı kütüklerle kaplanmıştır ve bunların bazıları oldukça büyük ve ağırdır. | Open Subtitles | على أسفل جانب المجرى تصطف عليه الجذوع .. بعضهم كبير وثقيل جداً |
Genellikle doğrudan hayır derim ama Bazılarının belli referansları vardı ve iyi niyetli görünüyorlardı. En az bir veya iki toplantı yapıyorsun | TED | عادةً، أنا أرفض مباشرةً ولكن بعضهم كانوا ذات أصول وبدا عليهم حسن النية وكانوا يطلبون على الأقل اجتماعاً أو اجتماعين |
Bazılarının yerleşik bir evi bile yok, seyahat ediyorlar. | TED | بل إن بعضهم يقرر ألا يعيش حتى في منزل مستقر، إنهم رحّالة. |
Hatta Bazılarını gördükleri şeylerle baş edemeyip kendi hayatlarına bile son verdi. | Open Subtitles | بل ان بعضهم قتلوا أنفسهم لأنهم لم يقدورا التعامل مع ما رأوه. |
Ama Bazılarını aradan çıkarttığımızda ne olduğuna bakın. | TED | لكن راقبوا ما يحدث عندما نجعل بعضهم يختفي. |
Oyun defterini getir. Burada buluşuruz. Bazı oyunların üstünden geçeriz. | Open Subtitles | لما لا تجلب كتاب اللعب لنرى بعضهم و نراجع الكل |
İnsanları gerçek dünyadan ve dolayısıyla birbirlerinden koparma amacına hizmet eder. | Open Subtitles | يَخْدمُ لفَصْل النوعِ مِنْ العالمِ الطبيعيِ وعلى نفس النمط بعضهم البعض. |
Tüm yalnız insanları bir araya getirmenin bir yolu olmalı. | Open Subtitles | لابد من وجود طريقة لجمع كل هؤلاء الوحيدين مع بعضهم. |
Arkadaştılar ve birbirlerine sarıldılar ve gülüyorlardı ve yüzleri birbirinden bu kadar uzaktaydı. | TED | لقد كانوا أصدقاء، فاحتضنا بعضهم البعض وكانا يضحكان، بالكاد توجد مسافة بين وجهيهما. |
Hapisteyken, çevresel konular hakkında yazmaya devam etti, aktivistlerin kendi hatalarını yansıtması gerektiğini ve birbirlerini dinlemeleri gerektiğini söyledi. | TED | أثناء فترة سجنه، واصل الكتابة حول القضايا البيئية، مصرحا أنه على الناشطين النظر في أخطائهم والاستماع إلى بعضهم البعض. |
Bir kısmı eğitimine devam etse de birçoğu iş gücüne katılıyor. | TED | بعضهم يستمر للمزيد من التعليم، لكن العديد منهم يدخل سوق العمل. |
bazıları randevulara geç geliyor, Bazısı İngilizce bilmiyor ve bazıları ise talimatları uygulamakta zorluk yaşıyor. | TED | بعضهم يتأخر عن المواعيد، والبعض لا يتحدث الإنكليزية، والبعض يصعب عليه اتباع التعليمات. |
Umarım bu iki daire arasında birbirinin menzilinde olan geçitler vardır. | Open Subtitles | الآن, نأمل ان تكون البوابات في مدي بعضهم بين هذه الدوائر |
#Halk kaygılanmaya başladı, Kimileri de başka bir yurt aramaya. | Open Subtitles | بدأت الناس تتسائل بعضهم بدأ البحث عن موطن آخر |
Bn. Dewey bunu duydu, ve kafasını umutsuzca salladı diğer yandan iş arkadaşları birbirini destekledi ve onaylarcasına kafa salladı. | TED | لقد سمعت السيدة ديوي هذا وهزت رأسها محبطة بينما كان باقي المدرسين يشجعون بعضهم البعض ويهزون رؤوسهم موافقة لما يقال |
McDonald'sa gittiler orada oturdular, uzun zamandır ilk kez birbirleriyle konuştular, birbirlerini dinlediler. | TED | ذهبوا إلى ماكدونالدز وجلسوا وتحدوثوا وسمعوا بعضهم البعض للمرة الأولى منذ فترة طويلة. |