O zamanlar, üzerinde çok düşünmemiştim ama yaptıkları jüriyi kandırmaya, adaleti yanıltmaya yönelikti. | Open Subtitles | وفي ذاك الوقت، لم أكن افكر بها لكنه كان يُخادع المحكمة كان يُخادع العدالة |
Onunla birlikte değildi ama olmalıydı. | Open Subtitles | حسناً, لم يكن على علاقة بها لكنه كان يجب أن تكون |
Demek istediğim biliyor olsaydı ve gönüllü olsaydı... ama bilmiyordu ve hiç bir zaman gönüllü olmadı. | Open Subtitles | أعني اذا لم يعرف التضحية التي قام بها لكنه لم يعلم و لن يعلم أبدا بذلك لم يتطوع له |
Bazılarını söylemiş olmak istediğini ama hiç o kadar akıllı olamadığını söyledi. | Open Subtitles | قال أنه يتمنى لو صرّح بها لكنه ليس بذلك الذكّاء |
Adama güvenebileceğini sanmıştı ama adam ona tecavüz etti, uyuşturucu verdi ve onu bir otel odasında pazarlamaya başladı. | Open Subtitles | توقعت أنها تثق بها لكنه أغتصبها وأعطاها المخدرات وباعها بالساعة أمام فندق |
Jim Catherine'i arzuluyor, ama arzusunu bastırıyordu. | Open Subtitles | إنه الفجر تقريبًا "جيم" كان يرغب بها لكنه كبح تلك الرغبة |
Bazen kocama ondan bahsediyorum ama beni dinlemiyor | Open Subtitles | أحيانا أخبر زوجي بها لكنه لا يستمع |
Zor-El, sarı güneşin bana hayallerimin ötesinde yetenekler kazandırabileceğini söylemişti ama kesinlikle bu tür bir zayıflıktan bahsetmemişti. | Open Subtitles | زور-إل) أخبرني أن الشمس الصفراء) ستمنحني قدرات لا أكاد حتى أحلم بها لكنه بالتأكيد لم يذكر أي نقطة ضعف مميتة |