| Geçen hafta Pete senin sandviçini yürütmeye çalıştığı zaman müsaade etmediğini hatırlıyorum. | Open Subtitles | عندما حاول بيت أن يأخذ اللحم من شطيرتك وأنت لم تسمح له |
| Biliyorum, ben yalnızca fakir akrabayım ve annen benimle evlenmesine asla müsaade etmez. | Open Subtitles | أعلم أنّي من نسبٍ دنيء و أن أمّكِ لن تسمح له بالزواج بي. |
| Ethan Hunt, Viyana'da çünkü Londra'da kaçmasına izin verdin. | Open Subtitles | إيثان هانت في فيينا ل كنت تسمح له الهروب في لندن. |
| Ve sen onun tekrar ağzına sıçmasına izin verdin! | Open Subtitles | وأنت تسمح له بتدمير حياتك ثانية. |
| Sigara içiyor ve sen onun eve girmesine izin veriyorsun... sırf çocuklara bir şeyler vereceğini söyledi diye. | Open Subtitles | انه يدخن و انت تسمح له بالدخول للمنزل لانه قال ان لديه شئ لاطفالك |
| Ben ona dava açmak istiyorum ve sen onun kim olduğunu biliyorsun ve bunun yanına kalmasına izin veriyorsun. | Open Subtitles | وانا اريد ان اقاضيه , وانت تعرف ماهيتة وانت تسمح له ان يذهب بطريقه؟ |
| Ama o Başkan bozuntusu istediğini elde edemeyecek çünkü ona izin vermeyeceksin. | Open Subtitles | وهذا ما يريده الرئيس، أنه لا يولج لأنّك لن تسمح له بذلك. |
| Bütün gün içki içmesine, yemesine, sigara içmesine izin veriyor. | Open Subtitles | تسمح له بالشراب . وتناول اي شيء والتدخين طوال اليوم |
| O yüzden zor geliyor sana. Bütün varlığını ele geçirmesine izin veremezsin. Neden olmasın? | Open Subtitles | لهذا يبدو الأمر صعباً, ولكنك لا تقدر أن تسمح له بأن يأخذ كيانك كله |
| Onun bir şey yapmasına müsaade edemezsin. | Open Subtitles | كما تعلم ، لا تستطيع بأن تسمح له بأن يفعل أي شيء |
| Herhangi bir karar vermesine müsaade edemezsin. Her kararı sen vermelisin. | Open Subtitles | لا تستطيع بأن تسمح له بأن يتخذ أي قرار يجب عليك بأن تتخذ كل قرار |
| Eğer müsaade ederseniz, sizinle konuşmak isteyen birini getirdim. | Open Subtitles | جئت أحمل عبء رجل يبحث عن تجربة أداء لو تسمح له |
| Nihayet çıkagelip de kapıyı açtığım zaman, hemen girmezdi içeri, tıpkı bir kedinin içeri girmesine müsaade ettiğinizde yaptığı gibi. | Open Subtitles | وعندما يصل أخيرا وأفتح له الباب فإنه لا يدخل فورا نفس الطريقة التي يفعله القط عندما تسمح له بالدخول |
| İçeri girmesine neden izin verdin? | Open Subtitles | كيف لك أن تسمح له بالدخول؟ |
| - Ama askercilik oynamasına izin verdin. | Open Subtitles | - والتي تسمح له اللعب جندي على أي حال. |
| - Yine de askercilik oynamasına izin verdin. | Open Subtitles | - والتي تسمح له اللعب جندي على أي حال. |
| Onun kim olduğunu biliyorsun ve bunun yanına kalmasına izin veriyorsun. | Open Subtitles | انته تعرف ماهيته وانت تسمح له ان يذهب بطريقه |
| Seni tüketmesine izin veriyorsun, ama buna mecbur değilsin. | Open Subtitles | أنت تدع هذا يستهلكك، وليس عليك أن تسمح له بذلك. |
| Sana duygusal baskı uygulayarak şantaj yapıyor ve sen de ona izin veriyorsun. | Open Subtitles | إنه يبتزك عاطفياً. وأن تسمح له بذلك. |
| Ama sen ona izin vermedin. | Open Subtitles | لأن يتخلّى عن كلّ شيء لكنّك لم تسمح له بذلك |
| Yapma Jane. Bence ona izin vermelisin. | Open Subtitles | أوه ، هيا ، جين أعتقد أن عليك أن تسمح له. |
| Hastaneye çok fazla hasta kazandırdığı için üniversite, hizmeti için doğrudan para almasına izin veriyor. | Open Subtitles | هو يجلب العديد من المرضى الى المستشفى الجامعة تسمح له ان يأخذ نقود مباشرة على خدماته تلك |
| Ahlâklı bu adamın sahip olduğu ahlâk hasta ve çaresiz insanların geri çevrilmesine izin veriyor. | Open Subtitles | أخلاق من الرجل الذي تسمح له أخلاقه أن يطرد أناس مرضى و يائسين بحاجة للمساعدة |
| Kendi amaçları için seni kullanmasına izin veremezsin. | Open Subtitles | لا يجب أن تسمح له بأن يستخدمك لتحقيق أغراضه |
| Ama faydalanmasına izin veremezsin. | Open Subtitles | لكن لا يمكنك ان تسمح له أن يستفيد من هذا |