Tulip gibi kız arkadaşım olsa gece gündüz endişelenirdim dostum. | Open Subtitles | لأنه لو كان لدى فتاة مثل "توليب"، لقلقت عليها طوال اليوم يا رجل. |
Tulip gibi kız arkadaşın olsa boşa vakit harcıyor olurdun. | Open Subtitles | لو أن لديك فتاة مثل "توليب"، فأنت تُهدر وقتك. |
Tulip O'Hare'in iyi bildiği bir şey varsa o da başının çaresine bakmaktır. | Open Subtitles | إذا كان هناك شىء تجيده "توليب أوهارو"، فهو الأعتناء بنفسها. |
Hollandalıların her yıl 4.3 milyon Lale soğanı ürettiği tahmin ediliyor. | TED | قدرت الإحصاءات أن هولندا تنتج 4.3 مليون زهرة توليب كل عام. |
Etrafta laleler ve yel değirmenleri olduğunu farz edeceğim. | Open Subtitles | سوف أتظاهر أن هناك توليب و طواحين الهواء |
Bywater'da sokağın ortasında duruyorum Tulip. | Open Subtitles | أقف بمنتصف الشارع بوسط شارع "باى واتر" يا "توليب". |
Tulip, hayatım, belki de oraya gitmeye biraz ara vermelisin. | Open Subtitles | "توليب"، يا عزيزتي، أعتقد أنه يجب أن تبتعدي قليلاً عن هذا المكان. |
Ve o kafes Tulip'in batısı, Teksas ve Somali'nin doğusuyla da sınırlı değil. | Open Subtitles | وأنه ليس محدود من الغرب من (توليب) ، (تكساس) أو من الجانب الشرقي من أرض (الصومال). |
Ve o kafes Tulip'in batısı, Teksas ve Somali'nin doğusuyla da sınırlı değil. | Open Subtitles | (وأنه ليس محدود من الغرب من (توليب (تكساس) أو من الجانب الشرقي من أرض (الصومال) |
Tulip'le tanışacak kadar dayanabilirsen neden bahsettiğimi anlarsın. | Open Subtitles | (اذا انك اطلتي اللقاء ب (توليب انك تعلمين بما اعنيه |
Seni buraya benim getirdiğimi Tulip asla bilmesin. | Open Subtitles | أتحرصي بأن لا تكشفي امري لدى توليب) بأننيانا من احضرتك؟ |
Tulip, her gece saat 9'da yatağa gidiyorsun. | Open Subtitles | توليب),انك في كل لليلة تخلدي) للنوم عند التاسعة |
Tulip aramıza girdiğini söylüyor, haklı da. | Open Subtitles | هذا ليس جيد فحسب,لأن (توليب) تقول بأنك تقفين بيننا |
Artık kimsesiz Tulip 18 yaşına bastı, yani onu nihayet serbest bırakıp insan dünyasına geri gönderebiliriz. | Open Subtitles | والآن (توليب) اليتيمة أصبحت في 18، مما يعني أنه بإمكاننا تحريرها أخيراً وإعادتها لعالم البشر |
Tulip tatildeyken, uyurken veya hastalandığında zirve yapmışız. | Open Subtitles | قمم السهم البياني تكون فيها (توليب) بإجازة أو نائمة أو مصابةً بإنفلونزا |
Pazartesi günü patron unvanını almak için kimsesiz Tulip'i kovmalısın. | Open Subtitles | كل ما عليك فعله لتصبح المدير يوم الأثنين هو تحرير اليتيمة (توليب) |
Bu, bugünden itibaren değişiyor Kimsesiz Tulip. | Open Subtitles | حسناً، سيتغير هذا إبتدأً من اليوم أيتها اليتيمة (توليب) |
Bir noktada, tek bir Lale soğanı, marifetli bir zanaatkârın yıllık maaşından on kat fazlaya satılıyordu. | TED | وفي وقتٍ ما، نبتة توليب واحدة بيعت مقابل ما يزيد عن عشرة أضعاف الدخل السنوي لحِرَفي ماهر. |
Bu olaya "Lale Çılgınlığı" demişler. | Open Subtitles | اطلقوا عليها "توليب مانيا" "توليب مانيا : |
Lale goncası şeklinde elle dövülmüş menteşeli ve oluklu çam çeyiz sandığı. | Open Subtitles | صندوق عرائسي مصنوع من خشب الصنوبر مع مفاصل إغلاق... ووصلات مخبأة بزخرفة على شكل براعم توليب |
Aynı bu laleler gibidir. Bu gördüğün, gelmiş geçmiş en büyük balon hikayesidir. | Open Subtitles | مثل نباتات "توليب" إنها أكبر قصة فقاعات على الأطلاق |
Önce laleler, şimdi de bunlar mı? | Open Subtitles | أولاً توليب والآن هذه؟ |