| Ona yolda olduğumu söyle ve öğleden sonrası için programını temizlemeli. | Open Subtitles | حسناً أخبره أني بالطريق وأنه يحتاج أن يخلي جدوله للعصر |
| Biliyor musun, gerçektende gelmek istedi ama programını bir türlü uyduramadı. | Open Subtitles | نعم ، أتعلمين ، كان يود القدوم ، لكنه لم يستطع ترتيب جدوله |
| Burada olduğumuzu söyledikten sonra bile, programını değiştiremedi. | Open Subtitles | بالرغم من أننا هنا, ليس بإمكانه أن يعدل جدوله |
| Çünkü Chris arkasına ders programı ve korktuğu şeylerin bir listesini yapmış. | Open Subtitles | لأن كريس تعبث بها وكتب على ظهر الصورة جدوله الدراسي وقائمة بمخاوفه |
| Muhtemelen programı da sendeydi. | Open Subtitles | أنت على الأرجح تعرف جدوله معرفة جيدة جدا ، أليس كذلك؟ |
| Programında boşluk yaratıp buraya geldiği için onu takdir ediyorum. | Open Subtitles | حسنًا ، أقدّر لهُ تضحيته بوقت من خارج جدوله للمجيء هنا |
| Dolayısıyla Suçlu, zihninde normal programının gerisinde olduğunu düşünecek. | Open Subtitles | لذا في ذهن المجرم هو متأخر سلفا عن جدوله الاعتيادي |
| programını ayarlamış mı çünkü şu aralar tam bir başarı hikayesi gibi ortalarda dolaşıyor-- | Open Subtitles | هل تاكدت من انه افرغ جدوله للحفله لانه اصبح القصه المشهوره |
| Başkan yardımcısı programını bir mülakat için yeniden ayarlayamaz. | Open Subtitles | نصف يوم من أجل هذا. نائب الرئيس لا يستطيع أن يعيد ترتيب جدوله من أجل مقابلة |
| Eğer teftişe çıktıysa, programını değiştirmesi çok zor olur. | Open Subtitles | إذا كان ضمن جولة فسيكون من الصعب تغيير جدوله |
| Bana teşekkür etti ve eski gücüne kavuşana dek programını idare etmemi istedi. | Open Subtitles | لقد شكرني وأخبرني بأنه يريدني أن أتولي جدوله الزمني العام لبقية الشهر |
| Enzo şirket takvimindeki programını güncellemiş. | Open Subtitles | لقد حدث جدوله على هذا التقويم الداخلي |
| - programını nereden biliyorsun? | Open Subtitles | كيف تعرف جدوله اليومي ؟ - لأنني أعرف ذلك .. |
| Bileşik Devletler Başkanı'nın programı çok sıkışık. | Open Subtitles | فرئيس الولايات المتحدة الأمريكية جدوله مزدحم للغاية |
| Belki yarın. programı belli olduğunda ben seni ararım. | Open Subtitles | ربما غدا , سأتصل بك عندما القى نظره على جدوله |
| Saatte adamın programı, rehberi ve banka hesapları var. | Open Subtitles | الساعة تحتوى على جدوله ، مذكراته وتفاصيل بنكية |
| - Umarım yakında gelir ama sürekli programı değişiyor. | Open Subtitles | قريباً كما آمل لكن جدوله يتغير مما يضايقني |
| O gece için iş Programında yapacak bir şey yok görünüyor. | Open Subtitles | لم يكن لديه شيء في جدوله لتلك الليلة |
| Bu gecenin Programında o var. | Open Subtitles | انها على جدوله لليلة |
| - Sabah Programında neler var? | Open Subtitles | ماذا كان جدوله هذا الصباح؟ |
| Amerika Başkanı, Washington'daki programının yoğunluğunu öne sürerek resmî ziyaretini iptal etti. | Open Subtitles | والان لامريكا فقد الغى الرئيس الامريكي رحلته الى الدنمارك ...نتيجة جدوله المزدحم في واشنطن |
| programının kişisel röportajlara izin vereceğini sanmıyorum, fakat sizi bilgisayar salonuna götüreyim orada ona mesaj gönderebilirsiniz. | Open Subtitles | إن جدوله لا يسمح له بالمقابلات الشخصية لكنّي سآخذك إلى غرفة جلوس حاسوبنا... وأنت تستطيعين التحدث إليه عن طريق البريد الإلكتروني مباشرة. |