4 yavrusu olan bir anne tilki onun kökleri altına yuvasını yapmış. | Open Subtitles | وكانت هناك ثعلب وقد شيدت عرين لها تحت جذورها لتأوي أشبالها الأربعة |
Ormanlarda ağaçlar, bir başka ağacın hasta olduğunu kökleri aracılığıyla öğrendiğinde kendi besinlerinin bir kısmını o ağaca iyileşsin diye gönderir. | TED | في الغابات، عندما تشعر الأشجار من جذورها أن شجرة أخرى مريضة، يقومون بإرسال جرعة من المغديات لتلك الشجرة ليساعدوها على الشفاء. |
Şuna bak, köklerinin yere nasıl tutunduğuna bak. | Open Subtitles | أنظري في هذه طريق جذورها يحكم قبضتها على الأرض |
Bir tohumu bir şekilde solumuş olmalısınız ve o da bir şekilde kök salmış ve orada büyümeye başlamış. | Open Subtitles | قد تكون استنشقت بذرة وبطريقة ما وضعت جذورها وبدأت النمو هناك |
Bundan bahsediyorum çünkü çünkü günümüzde teknolojinin insanlık durumunu kökünden değiştireceğini ve hatta belki de insanlık türünü dönüştüreceğini iddia eden peygamberler var. | TED | اقول هذا لان هناك من يدَّعون النبوَّة اليوم يدَّعون ان التكنولوجيا ستقوم بتغيير الإنسانية من جذورها و ربما حتى ستحوِّل الجنس البشري جذريا. |
Onu, Musevi köklerine yakın hissettirdiğini söyledi. Bana tatlı-ekşi domuz eti verirken söylediği, tam on ikiden vurdu. | Open Subtitles | وقالت إن ذلك جعلها تشعر بالارتباط الى جذورها اليهودية وبينما كانت تود إعطائي حلوى ولحم الخنزير المقدد |
Ya da biraz farklı ifade edersek, dirilen bitkiler kökleri ve yapraklarında tohum kuruma toleransıyla evrilmiş genleri mi kullanıyorlar? | TED | أو بعبارة أخرى، هل تستخدم النباتات القابلة للنشور جينات تطورت كما في البذور المقاومة للجفاف في جذورها و أوراقها؟ |
Bundan dolayı tüm modern tahılların kökleri ve yapraklarında bu genler bulunmaktadır, ama bunları hiç açmazlar. | TED | وهكذا، فجميع المحاصيل العصرية، لديها جميع الجينات في جذورها و أوراقها، ولكنها فقط لا تشغلها. |
Ve bunlar büyüdükçe, mayınların etrafında büyüyecek, kökleri mayınlardaki kimyasalları tespit edecek, ve çiçekleri de kırmızı olunca oraya basmazsınız. | TED | وبينما تنمو، ستنمو حول الألغام، وستكشف جذورها الكيماويات فيها، وعندما تتحول الزهرة إلى اللون الأحمر لا تخطو. |
Yani kökleri 19.yy'a kadar gitmektedir. | TED | كل تلك تعود في جذورها الى القرن التاسع عشر |
kökleri uzun ve derindir. Temelleri, göstermeye çalıştığım gibi, zaten vardır, her birimizin içinde. | TED | جذورها طويلة وعميقة. قواعدها أو أساسياتها، التى حاولت أن أظهرها، موجودة أصلاً، فى داخل كل منا. |
Ajan Scully ve ben, kökleri Savunma Bakanlığı'nda olan bizi yok etmeye çalışan bu komploya inandırılsaydık, gerçekler zahiri olacaktı, ancak, şimdi inkâr edilemezler. | Open Subtitles | إذا كنا انا والعميلة سكالي قد قُدنا للإيمان بالمؤامرة.. التي تهدف لتدميرنا, تنبع جذورها من وزارة الدفاع, تلك الحقائق تبدو غير قابلة للرفض الآن. |
Açıkta duran köklerinin bir kurutma kağıdı gibi suyu emme özelliği vardır. | Open Subtitles | أولا ، لدى جذورها العزلاء قدرة استثنائية لتمتص الماء كورق النشّاف |
Ve efsaneler, köklerinin hem Ruhlar Dünyası hem de Fiziksel Dünya'ya yayıldığını söylüyorlar. | Open Subtitles | والأساطير تقول بأن جذورها تربط العالم الروحي والمادي معا |
Ve efsaneler, köklerinin hem Ruhlar Dünyası hem de Fiziksel Dünya'ya yayıldığını söylüyorlar. | Open Subtitles | والأساطير تقول بأن جذورها تربط العالم الروحي والمادي معا |
Bitkiler kök saldıkça onları atmosferik güçlerden korur. | Open Subtitles | كما النباتات التي تمد جذورها لحمايتها من العناصر. |
Bir çay kaşığı ağacı kökünden sökebilir. | Open Subtitles | ملعقة شاي صغيرة منه بإمكانها أن تقتلع شجرة من جذورها. ها نحن ذا. |
Ve bu kalın gövde derinliği de, insanlığın çoğunluğunun köklerine bakacağı yeri gösteriyor. | Open Subtitles | وهذا ما يوضحه عمق هذا الجذع حيث أغلب البشرية بإمكانها معرفة جذورها |
Kökü Delhi'deki Babür krallığı olsun. | Open Subtitles | شجرة مملكة المغول مع جذورها فى دلهى |
Biz sorunun dalını, ucunu değil kökünü yok etmek zorundayız. | Open Subtitles | علينا اقتلاع المشكله من جذورها وليس من الافرع |
Ağacın köklerinde yaşayan devasa bir kurbağa ağacın büyümesini engelliyor. | Open Subtitles | واستوطن في جذورها علجوم ضفدع الطين هائل ولم يدع الشجرة تنمو |
Çok derinlere köklerini gönderip yer altındaki su tedariklerini bulurlar ve durmadan içlerinden dolaştırıp kendilerini sulu tutarlar. | TED | فهي ترسل جذورها عميقا، و تلتمس مواقع المياه الجوفية و تستمر باستخدامها بواسطتها دائما، و تبقي نفسها مرتوية. |
Bu doku ağacın köklerinden emdiği kalsiyum, potasyum ve demir gibi besin ve iyonlarla doludur. | TED | هذا النسيج غني بالمغذيات والأيونات مثل الكالسيوم والبوتاسيوم والحديد، التي امتصتها الشجرة عن طريق جذورها. |