Sheffield'daki deposuna gidiyor. Bir konteyner veya kamyon olmali. | Open Subtitles | حسناً, المخزن الذي يملكه في شيفلد لا بد أنها حاوية أو شاحنة |
Liman Müdürü, herhangi bir konteynır için çıkış işlemi yapmadığını söyledi. | Open Subtitles | يقول مسئولو الجمارك بأنك لم توقع على إخراج حاوية من قبل |
Kulaklarımın çöp kutusu olduğunu sanıyorlar. | Open Subtitles | .إنهم بالتأكيد يظنون أن أذنايا حاوية نفايات |
Bütün yapmam gereken kauçuk konteynırı petrol ile doldurmak sonra darbeye dayanıp dayanmayacağını görmek için devirmek. | Open Subtitles | ما عليّ سوى ملء حاوية مطاطية بالنفط ثم نلقي بها لنرى إذا ما كانت ستتحمل الارتطام. |
50 yıl sonra açılacak bir zaman kapsülü yapmışlardı. | Open Subtitles | بإنشاء "حاوية زمنية" ليتم فتحها بعد 50 سنة |
Bu depolama tankında saklanan mühürlü bir kap vardı. | Open Subtitles | كانت هناك حاوية مُغلقة قبل أن يوضع في سفينةِ الاحتواء. |
Elmaslar özel bir konteynerde olacak... | Open Subtitles | 20درجة شمالاً . و 60درجة شرقاً . الماس سيكون في حاوية خاصة |
Senden çok daha süper bir yumurta kabı yaptım gerçi. | Open Subtitles | رغم انه من الواضح انني صممت حاوية افضل للبيض |
Buna inandığın anda, bir konteyner gemisi gelir ve çarpar. | Open Subtitles | , اللحظة التي تعتمد فيها على شئ تاتي سفينة حاوية كي تصطدم بها |
Şimdi, bu deliliğin bir yerinde konteyner 541'de. | Open Subtitles | الآن، في مكان ما في هذا الجنون توجد حاوية رقمها 541 |
Bütün konteyner bununla doluydu, Irak'taki her yerden. | Open Subtitles | ،هناك حاوية كاملة منها من العراق ومن جميع الأماكن |
Bana bir konteynır dolusu kabartma tozu göndermezler, tamam mı? | Open Subtitles | فهم لن يرسلوا إلى حاوية مملوءة بصودا التخبيز ، إتفقنا؟ |
Üç hafta önce limandan bilgisayar parçaları dolu bir konteynır çalınmıştı. | Open Subtitles | حاوية مليئة بمستلزمات الحاسوب... تم سرقتها من الميناء منذ ثلاثة أسابيع |
Gönderilmeye hazır bir konteynır dolusu Helyum 3 var elimde. | Open Subtitles | أنا أعاني من حاوية كاملة من الهليوم 3 ، جاهز للاستخدام. |
Plastik torba olduğundan yerde bırakamam. Atabilecek bir çöp kutusu yarın bulacağım. | Open Subtitles | هذا بلاستيكي لن أضعه في الأرض , سأجد حاوية قمامة غداً |
Avrupa'dan buraya geri gelen bir konteynırı takip ettik. | Open Subtitles | لقد كنا نراقب حاوية من البر الرئيسي فى لأوروبا عائدة إلى المملكة المتحدة |
Ben zaman kapsülü bunu senin yerine yaptı zaten. | Open Subtitles | حسناً ، أعتقد أن "حاوية الزمن" قد فعلت ذلك عوضاً عنك |
Bak, eğer birisi içinde bütün bir tavuk duran bir kap açarsa, herkese yemek getirdiğini varsaymak normaldir. | Open Subtitles | عندما يفتح أحد حاوية يوجد بها دجاجة كاملة ليس عليك حرج أن تظن أنه أحضر غداء للجميع |
O gün, konteynerde kaybettiğin şeyi hatırlatıyorlar. | Open Subtitles | فهم يذكّروكَ بما فقدتَه ذلك اليوم في حاوية الشحن |
Ayrıca içinde plütonyum olan küçük kabı buradaki taşıyıcıya koyabilmesi için bir tıkaç var. | Open Subtitles | حتى يتمكن من وضع حاوية صغيرة مع البلوتونيوم في حامل هنا، |
Zaman kapsülünü açıp da insanların sırlarını ortalığa serecek kadar korkunç biri kim olabilir. | Open Subtitles | أى نوع هذا من الأشخاص الحقيرين الذى ينبش فى أسرار الآخرين ؟ بفتحه ل"حاوية الزمن" ؟ |
Bu tip durumlar için arabada yedek bir nanoyakıt konteyneri mevcut. | Open Subtitles | في هذه الحالة هناك حاوية إحتياطية من وقود النانو في السيارة |
Ben intörnken yük rampasından çelik takviye çubuklarının bulunduğu konteynırın üstüne düşen bir adam getirmişlerdi. | Open Subtitles | عندما كنت متدرباً أحضروا لي رجلاً قد سقط من مرسى شحن إلى حاوية قضبان فولاذ مسلح |
Şu anda sorgulamada olan mülteciler Amerika'ya yol alacak olan gemideki bir konteynırda bulundu. | Open Subtitles | .. الرومانيون كانوا مختبين .. فى حاوية بضائع على سفينة راسية بالقرب من جزيرة جراى |
Zaman kapsülünde hakkımda saçma sapan laflar eden herif işte bu. | Open Subtitles | فهذا هو الشخص الذى أساء كثيراً فى الحديث عنى "ب"حاوية الزمن |
Bir konteynerin içinde günlerdir aç ve susuzdular. | Open Subtitles | تركوا في حاوية لأيامٍ معَ القليل من الطعام والماء |
Hayat hikâyeni biliyor. Çocukluğunu, o kargo konteynerinde gördüklerini. | Open Subtitles | تعرف قصّة حياتكَ، طفولتكَ وما رأيتَه في حاوية الشحن تلك |