| Plastiğin kenarları erimiş görünüyor, vakumlu poşet gibi. Garcia araştırıyor ama bir düşünün. | Open Subtitles | يبدو أن حواف البلاستيك قد أذيبت، غارسيا تتولى القضيه، و لكن إبدأوا بالحسابات |
| Beyaz yüzeylerin uzun kenarları, siyahların kısa kenarları var. | TED | أسطح بيضاء لها حواف طويلة، السوداء منها قصيرة. |
| Ve tabiki margarita bardaklarının kenarlarını kaplamak için de. | Open Subtitles | وبالطبع لتغطيت حواف كؤوس شراب المراغريتا خاصتي |
| O künt bir cisimle vuruldu keskin, taraklı kenar ile. | Open Subtitles | لقد تم ضربه بسطح حاد ومسطح ذو حواف رفيعة |
| Geminin kenarlarında dikenli teller var. | TED | هناك أسلاك شائكة على امتداد حواف السفينة |
| Sığır sürüleri için Serengeti'de köşe bucak verimli otlaklar arıyorlar. | Open Subtitles | (على طول حواف (سيرينجيتي الباحثون عن أماكن للرعي من أجل قطعان ماشيتهم |
| Şapkasının kenarlarına kibrit bile tutturup onları ateşledi, böylece gemisi saldırıya hazır olduğunda bunlar tehditkâr bir şekilde cızırdadılar. | TED | حتى أنه ألصق أعواد الثقاب حول حواف قبعته وأشعلها، لذا تتوهج مهددة عندما تأخذ السفينة وضعية الهجوم. |
| 1992'ye kadar, tabakanın kenarlarındaki, nispeten küçük bir bölge erimekteydi. | Open Subtitles | ومنذ عام 1992 كانت المنطقة صغيرة حول حواف الصفيحة الجليديّة |
| Eğimli, yuvarlak kenarları var. | Open Subtitles | حصلتُ على علامات أسطوانية، حواف مستديرة. |
| Yaranın kenarları girintili ve mavi pıhtılı. | Open Subtitles | به حواف مدببة تحتوي على خثرة ذات لون أزرق |
| Aslında ilk iki kurbanda yara kenarları tırtıklı, sanki alet deriyi keserken titriyormuş gibi. | Open Subtitles | في الحقيقة , في الضحية الأولى و الثانية حواف الجروح كانت ممزقة كأن الألة التي استعملت لفعل ذلك كانت تهتز |
| Demek bu yüzden bıçak yarasının kenarları çok temizdi. | Open Subtitles | لهذا كانت حواف الجروح نظيفة جداً |
| Yaranın kenarları kusursuz ve temiz. | Open Subtitles | لا، حواف الجرح كانت دقيقة و نظيفة، |
| Ama pütürlü kenarları bir çeşit dikenli bıçak olduğunu gösteriyor. | Open Subtitles | لكن حواف الجرح الحادة تعني أنه نصل شائك |
| Bir kemik halkası kabuğun kenarlarını katılaştırır. | TED | حلقة عظمية تعزز حواف الدرع العظمية. |
| kenarlarını kesmeye başlasak mı? | Open Subtitles | - أقدر ذلك - هل علينا أن نبدأ بقطع حواف الورقه |
| Kızartılmış sandviçin kenarlarını kesmeyi biliyor musun? Evet, biliyorum. | Open Subtitles | هل تعرف كيف تقطع حواف الجبنة المشويّة ؟ |
| Kan pıhtısı ve düzensiz kenar yok. | Open Subtitles | لا جلطات دم ولا حواف بالية |
| Ama pupanın kenarlarında beliren renkleri görüyor musun? | Open Subtitles | ولكنك أترين الألوان بدأت على حواف الخادرة؟ |
| Keskin köşe, yeşilimsi renk. | Open Subtitles | حواف حادة، درجة لون مخضرة. |
| Sadece dağların kenarlarına değil, ancak kutsal yolculukların istikameti olan buzlu zirvelere. | TED | ليس ببساطة إلى حواف الجبال بل إلى القمم المتجمدة التي تمثل وجهة الحجاج |
| Dediğim gibi, yara kenarlarındaki izler onun attığı oklarla eşleşiyor. | Open Subtitles | كما قلت، حواف الجراح تطابقت مع سهامه. |
| Kemiklerin uç kısımları işlenmiş gibi, sanki neşter hem kesmiş hem delmiş gibi görünüyor. | Open Subtitles | إن حواف العظم تكاد تكون متأكلة كما لو أن النصل قد قطع و أدى لحدوث إلتواء في وقت واحد |
| Yumurtalardan biri belirdiğinde arka ayaklarıyla onu yaprağa sarar ve köşelerini birleştirerek orada tutar. | Open Subtitles | وعندما يبزغ الـبيض تلف الأنثـى ورقة النبات حولها وذلك بأرجلها الخلفيه ثم تضع الـبيضه بداخلها وتلصق حواف ورقة النبات |