Başarmak için, anlamlı bir hayat için gerçekten gereken şeyler daha derindeler, aslında kelimelerle ifade edemediğimiz şeyler. | TED | ما نبذله لكي نعمل بجد, لنصل الى حياة ذات معنى هي اشياء عميقة, اشياء ليس لدينا كلمات لوصفها. |
Büyümeye izin vermek, rahatlığın dışına çıkmaya zorlanmak, daha anlamlı bir hayatı yaşamak ve hayata sahip olma umuduyla. | TED | وأن أعطي مساحة للنمو وعدم الارتياح آملاً أن أعيش حياة ذات معنى أكثر. |
O gece çoğu kişi, hayatlarında ilk kez o gece anlamlı bir dini tecrübe yaşadıklarını söylediler. | TED | قال العديد من الناس بأنها المرة الأولى التي يخوضون فيها تجربة دينية ذات معنى خلال حياتهم. |
Bu sadece sağduyu değil aynı zamanda ticari anlam ifade eder. | TED | إنه ليس مجرد تفكير سليم، بل يجعل التجارة ذات معنى أيضاً. |
Lakin son kalan kertenkele kendisi olduğundan bunu düşünmenin bile bir anlamı kalmamıştır artık." | Open Subtitles | حتى إنّ فكرة العيش مع الأعداء لم تعد ذات معنى عندما تكون السحلية الأخيرة |
Yine sayılar, kelimeler, anlamlı bir şeklide dizilmiş. | TED | مجدداً، أرقام وكلمات مرتّبة بطريقة ذات معنى. |
Hayatta birçok şey var, herkes eğlenceli ve anlamlı bir hayatı olsun ister. | TED | هناك الكثير في الحياة الجميع يريد المرح في الحياة وحياة ذات معنى |
Rahatsızlık anlamlı bir hayata kabul edilmenin bedeli. | TED | المشقة هي ضريبة الدخول إلى حياة ذات معنى. |
Günü geldiğinde herkes mutlu bir hayat ile anlamlı bir hayat arasında tercih yapmak zorunda kalacaktır. | Open Subtitles | , أترى أظن أنه يأتي وقت عندما يسأل الرجل نفسه ان كان يريد حياة سعيدة أم ذات معنى |
Kocasıyla yeni bir hayat yaşamayı taahhüt etmiş ve bu hayata dair anlamlı bir şey yaşamak istiyor. | Open Subtitles | لقد التزمت بحياةٍ جديدةٍ مع زوجها وتريد خوضَ تجربةٍ واحدةٍ ذات معنى في حياتها |
anlamlı bir hayat yaşamak için, ölüp, geri gelmememiz gerekiyor. | Open Subtitles | يجبأنتنتهى. لأجل عيش حياة ذات معنى يجب أن نموت ولا نعود |
Beş? İllüminati için anlamlı bir sayıdır. | Open Subtitles | هذا رقم ذات معنى بالنسبة إلى المستنيرين. |
Ben şu kadar biliyorum, panik yapıp beni aradın dışarı çıkıp sana çörek aldım güzel anlamlı bir hediye verdim çünkü sen o kadar büyük bir şekilde sıçtın ki teşkilata girememe ihtimalin var. | Open Subtitles | .. إليك كل ما أعلمه اتصلت بي وأنت مذعور خرجت وأحضرت لك كعكة وأحضرت لك هدية جميلة ذات معنى لعين |
Güzel, çünkü derin ve anlamlı bir şey aramıyorum. | Open Subtitles | جيد، لأنني لا أبحث عن علاقة عميقة أو ذات معنى |
Ama ben de herkesin istediğini istiyorum sadece. Bir milyarderle derin, anlamlı bir ilişki. | Open Subtitles | أنا أريد فقط ما يريده أي شخص علاقة عميقة ذات معنى مع بليونير |
Bu nedenle anlamlı bir hayat aramakta özgürüm. | Open Subtitles | على هذا النحو لدي الحرية في السعي وراء حياة ذات معنى |
Benim hikayem. Hayatıma anlam kattığın için teşekkürler Olivia Pope. | Open Subtitles | لذا, شكراً لكٍ, أوليفيا بوب لأنط جعلتي حياتي ذات معنى |
Bu yüzden çok vakit harcadık bu veriye anlam kazandırabilmek için ve bunu kullanan insanlar için. | TED | لذلك أمضينا الكثير من الوقت نفكر كيف نجعل تلك البيانات ذات معنى للناس الذين يستخدمونها. |
Öyle büyük bir anlam için gerçek bir fırsat yoktu. | TED | لذلك لم يكن هنالك فرصة حقيقية ذات معنى كبير . |
Sadece benimle ilgili değildi, hayatımın bir anlamı olacaktı yanımda birisi olacaktı, her zaman. | Open Subtitles | أنني لم أعد وحيدة أنَّ حياتي أصبحت ذات معنى أنه سيتواجد شخص آخر، دائماً |
Erkek kardeşi araba kazasında ölmüş. Hayatının bir anlamı olması gerektiğine karar vermiş. | Open Subtitles | مات شقيقها في حادث سيّارة فقرّرت أن تجعل حياتها ذات معنى |