Bu çok uygunsuz. Hayır, ondan daha da kötü. Bu yanlış. | Open Subtitles | هذا غير ملائم جداً لا، هذا أسوأ من ذلك, إنه خاطئ |
bunu inkâr edemezsin. Dünya Bu gerçeği çoktan kabul etmiş durumda. | Open Subtitles | لا يفترض بك مقاومة ذلك إنه الطريق الذي يسير عليه العالم |
Hepimiz bunu biliyoruz. Her gün haberlerde. | TED | نحن جميعا نعلم ذلك إنه في الأخبار اليومية |
Bunlar bana tanıdık geliyor, o kadar. Déjà vu gibi bir şey. | Open Subtitles | هذا يبدو مألوفاً لي، وكل ذلك إنه كنوع من ظاهرة الرؤية المُسبقة |
Şimdi işin içinde olduğumdan her şeyin o kadar da kötü olmadığını anladım. | Open Subtitles | الآن بما أني في خضم ذلك إنه ليس بالأمر السيء أنا أحب السترويد |
Onu başkan yaptıklarına inanabiliyor musun? Bu tüm insanlığa hakarettir. | Open Subtitles | هل تصدق أنهم عينوه حاكم رغم ذلك إنه مهين للإنسانية |
Onu başkan yaptıklarına inanabiliyor musun? Bu tüm insanlığa hakarettir. | Open Subtitles | هل تصدق أنهم عينوه حاكم رغم ذلك إنه مهين للإنسانية |
Kaybeden Bu herif sızlanıp duruyor sıkışıp kalmış çünkü öyle olmak istiyor çünkü bir an olsun geçmişten kurtulamıyor. | Open Subtitles | ذلك الرجل تائه وهو يتاؤه حيال ذلك إنه عالق فحسب لأنه يريد ذلك لانه لايستطيع تخطي تلك اللحظة اللعينة |
Öte yandan Bu bir yasa değişikliğidir, şunu anlatır, ''Şu noktadaydık, ama şu anda buradayız.'' | TED | جنبا إلى ذلك إنه الـــتــعــديــل، شيء ما قد يقول، هذا ما كنّا عليه، لكن هذا ما نحن عليه الآن |
Bundan usanmış durumda. Bu önlenebilir bir hastalık. | TED | اصيب بالأعياء جراء ذلك. إنه مرض يمكن الوقاية منه. |
Bu araştırmayla bizzat ilgilendiğinden kendisi oldukça meşgul. | Open Subtitles | له علاقة مباشرة بهذا التحقيق وكما يمكنكم تخيل ذلك إنه منشغل للغاية مع فريقه في هذه اللحظات |
Ve bunu yaratmak zorunda olmadığımızı keşfettik, bir çizgi roman formatında hali hazırda zaten vardı. | TED | ومن ثم اكتشفنا أننا لم نكن نحتاج لنخترع ذلك إنه موجود بالفعل في شكل كتاب فكاهي |
Onun bunu özellikle yaptığını biliyorum. | Open Subtitles | أنا أعلم لماذا يقوم بفعل ذلك إنه يقوم بذلك متعمداً |
Herkes Cennet ve Cehenneme inanmak zorunda değil,sanat bunu yansıtır. | Open Subtitles | ليس كل الناس مؤمنون بالجنة والنار. الفن يعكس ذلك إنه... |
- Hayır, hayır, bunu yapamaz. - o bir general. | Open Subtitles | لا , لا , لا يمكنه فعل ذلك إنه اللواء |
Elini inegin kiçina sokacak mi gerçekten? bunu yapamazsin. | Open Subtitles | لا تستطيع فعل ذلك , إنه يخالف قانون حقوق البقر |
Bilirsin evlat, aslında bunu içmemem lazım. | Open Subtitles | أنت تعرف أنه لا ينبغي أن أفعل ذلك إنه سيء |
Oh, şey, onu yapmak zorundayım. Bilirsin, o işimin bir parçası. Bütün o gevşek parçaları biraraya getirmem gerek. | Open Subtitles | علي ذلك إنه جزء من عملي علي لم أطراف الشتات |
Fakat o onun arkadaşı. | Open Subtitles | لا تقولى مثل ذلك إنه من عائلة كبيرة جداً |
Böyle konuşanlardan nefret ederim. Zaten işin o. | Open Subtitles | ، أكره الناس التي تقول ذلك إنه عملك اللعين |
Boş ver! Önemli değil. Gidebileceğimi sanmıyorum o kadar. | Open Subtitles | . إنسي ذلك إنه ليس مهم أنا فقط لا أعتقد أنني أستطيع الذهاب |