Veya bu: Henüz bir fikir, ama yakın zamanda Pekin'in varoşlarında denenecek bir fikir. | TED | والان انظروا الى هذه الفكرة انها فكرة سوف تجرب قريباً في ضواحي بكين |
Bangalore'ın dışındaki bir düşkünler evinde ders verdiğim için kendimi şanslı hissediyordum. | TED | لقد كنت محظوظة بأن استطعت ان ادرس في دير في ضواحي بانغلور |
San Diego'daki bir varoş okulunda dörtyüz elli kişi içinde okul ikincisi. | Open Subtitles | ترتيبها الثاني في صفها من أصل 450 طالب من مدرسة ماجنيت في ضواحي سان دييغو |
Bir çocuk olarak Boston'da annemin Londra'dan ve Lagos'tan getirdiği alışkanlıkların düzenlenmiş şekilleri olan oldukça standart banliyö alışkanlıkları yerine getiriyordum. | TED | عندما كنت طفلة،حملت معي طقوسا معروفة من ضواحي بوسطن، مع تعديلات على الطقوس التي جلبتها أمي من لندن و لاغوس. |
Bölge'yi kendi türünden arındırdığımıza göre belki de dikkatimizi güzel evimizin ötesine yani şehrin eteklerine vermemizin zamanı gelmiştir. | Open Subtitles | الآن وقد طهّرنا الحيّ من بني عرقه فربّما آن الأوان لنحوّل انتباهنا إلى ضواحي وطننا الجميل. |
Bu Dana Foster, Blue Bell banliyösünde yaşayan 34 yaşında bir emlakçıymış. | Open Subtitles | هذه دانا فوستر ان عمرها 34 عاما وكيلة عقارية من ضواحي بلوبيل |
Uçuşan cübbeleriyle Danimarka sokaklarında ne işleri var? | Open Subtitles | ماذا يريد هؤلاء بجلابياتهم من ضواحي الدنمارك؟ |
Şu an Paris banliyölerindeki sosyal merkezde müdür yardımcılığı yapıyor. | Open Subtitles | و هو الآن مساعد مدير في المركز في ضواحي باريس |
Mogadishu'nun kenar mahallelerinde bir çadır kentte yaşamaya başladı. | TED | انتهى به الأمر بالعيش في خيمة في ضواحي مقديشو. |
Kenya'nın başkenti Nairobi'nin varoşlarında. | TED | إنها توجد على ضواحي نيروبي، عاصمة كينيا. |
Seattle'ın varoşlarında, 2 senedir kapalı bir hastahane. | Open Subtitles | . إنها مستشفى في ضواحي سياتل تم إغلاقه منذ عامين |
Bu sabah Londra varoşlarında tuhaf olaylar oldu. | Open Subtitles | أحداث استثنائية في ضواحي لندن هذا الصباح |
Ama gidelm dersen, şehir dışındaki otelde kalıyorlarmış. | Open Subtitles | ولكن إذا كنتِ تريدي أن تقابليه فهو مازل في فندق على ضواحي المدينة |
Ama Ma'an'ın dışındaki bu yeni petrol rezervi keşfi akıl almaz bir mucize. | Open Subtitles | لكن الاكتشاف الجديد لمخزون النفط هنا في ضواحي معان هو هبة |
Laura Ashley'in varoş versiyonu gibi. | Open Subtitles | إنهم مجرد سكان ضواحي انتقلوا للمدينة |
Anlamıyor musun, Long Island'lı banliyö otomatçısı? | Open Subtitles | ألا تفهم أيها الرجل الآلي من ضواحي الجزيرة ؟ |
Belki de dikkatimizi güzel evimizin ötesine yani sehrin eteklerine vermemizin zamani gelmistir. | Open Subtitles | ربّما آن الأوان لنحوّل انتباهنا إلى ضواحي وطننا الجميل. |
Interpol onu bir Slovak banliyösünde yakaladı. | Open Subtitles | الانتربول القبض عليه من بعض ضواحي السلوفاكي. |
Yani valinin parasını alacağım, bundan 2 yıl sonra başkent sokaklarında seçmenlerin elini sıkarken bana "Tabi ya, okul sistemini kurtarmak için benim vergilerimi isteyen adam sendin" diyecekler. | Open Subtitles | إذا آخذ أموال الحاكم وبعد سنتين من الآن عندما أصافح أيّ ناخب من ضواحي واشنطن ...سيقول لي : " حسنا |
Sarin gazı. Büyük ölçüde Homs'un banliyölerindeki sivillere. | Open Subtitles | غاز السارين يستعمل غالياً ضد المدنيين في ضواحي (حمص) |
O sabah erken kalktım Cezayir'de Cezayir şehrinin kenar mahallelerinde bulunan, babamın dairesinde, ön kapının durmadan vurulmasıyla. | TED | استيقظت باكراً ذلك الصباح في شقة والدي في ضواحي الجزائر العاصمة، في الجزائر، على طرقٍ بلا هوادة على الباب الأمامي. |
Karın ve çocukların var, varoşta iki hikaye. | Open Subtitles | لديك زوجه وأطفال, وطابقين في احدى ضواحي المدن |
Batıya gönderdiğimiz habercilerden biri Şikago'nun hemen dışında direnişçi savaşçılardan oluşan bir grupla karşılaşmış. | Open Subtitles | أحد المستطلعين الذين أرسلناهم غرباً مرّ على فريق من مقاتلي المقاومة "في ضواحي "شيكاغو |
Ben daha küçükken bütün çocuklar oraya Harlem'in varoşları derdi. | Open Subtitles | عندما كنت صغيرا كل الأولاد يقولون انه من ضواحي هارلم |
Şam'ın kenar mahallelerinden birinde, tekerlekli sandalye yarışı gibi olayların savaşta yaralananlara umut olması gibi | TED | مثل هذه القصة من ضواحي دمشق، حول سباق للكراسي المتحركة الأمر الذي أعطى الأمل للمصابين في الحرب. |
Accra'nın kenar bölgelerinde meydana gelen bütün yaşanmışlıklarına dair tescilli gerçeklere rağmen o benim için Lübnanlıydı. | TED | في بالي،فهي من لبنان، على الرغم من أن الواقع واضح أن كل تجاربها التكوينية وقعت في ضواحي آكرا. |