Bu yüzden bilgisayar tabanlı matematikte bir reform yapmamız gerektiğine inanıyorum. | TED | لذا انا اعتقد ان تغيراً جذرياً يجب ان يحدث في فكرة تعليم الرياضيات اعتماداً على الحاسوب .. |
Şimdi deneylerimizden birinde yer aldığınızı hayal edin. Laboratuvara geldiniz, buradaki bilgisayar donanımlı görevi gördünüz. | TED | تخيلوا بأنهم إحدى المشاركين في واحدة من أربع تجارب. وتأتون إلى المختبر وترون هذه المهمة على الحاسوب. |
Telefonda hatta bilgisayarda bile Louis ve arabası çok küçük görünüyor. | Open Subtitles | على الهاتف او حتى على الحاسوب لويس وسيارته صغيرين جداً لملاحظتهم |
O bilgisayarda yüklü olarak gelen bir programdan bahsedeceğim. | TED | سأحدثكم عن برنامج يأتي محملا على الحاسوب |
- Yarın bilgisayarı aldıktan sonra tünelden geri dönerken, diskin kopyasını çıkarman gerekiyor. | Open Subtitles | سوف نحصل على الحاسوب في الغد و أثناء عودتنا داخل النفق نحتاج مساعدتك لعمل نسخة من القُرص |
...Madacorp'un ana bilgisayarına girebileceğim. | Open Subtitles | سوف اكون قادرا على الدخول على الحاسوب الرئيسي |
bilgisayarın muazzam büyüklükte bir coğrafik bilgiyi sosyal medya verisini ve yardım organizasyonu bilgisini birleştirmesi lazımdı ki bu soruyu cevaplayabilsin. | TED | كان على الحاسوب أن يدمج مجموعات هائلة من المعلومات الجيومكانية معلومات من مواقع التواصل الاجتماعي ،معلومات إغاثية للإجابة عن هذا السؤال. |
bilgisayar otomatik olarak adı tamamlamalı ve oraya girmeliydi. | TED | يتوجّب على الحاسوب أن يعدّل الاسم تلقائياً ويضعه في الداخل. |
Şimdilik Las Vegas kumarhanelerinde kuantum bilgisayar yok benim bildiğim kadarıyla, fakat IBM çalışan bir kuantum bilgisayar yaptı. | TED | الآن، لا تمتلك كازينوهات لاس فيجاس الحواسيب الكمية، كما أعلم، ولكن يعمل الحاسوب الشخصي على الحاسوب الكمي. |
bilgisayar kullanırken özgür olacaklar mı olmayacaklar mı? | Open Subtitles | الى الحرية التي يستطيعون امتلاكها أو لا، اثناء العمل على الحاسوب |
Chloe bile bilgisayar kıramıyor ama sen kırıyorsun madem hepsini kitaplardan öğrendin nerede bu kitaplar? | Open Subtitles | كلوي لا تستطيع أن تهكر على الحاسوب مثلما أنت فعلت و إذا حصلت عليها كلها من القراة إذن أين تلك الكتب؟ |
Geri döndüğümde, iki çocuk gördüm, sekiz ve on iki yaşında, bilgisayarda bir oyun oynuyorlardı. | TED | إذاً رجعت الى هناك، ووجدت هذين الطفلين، ثمانية أعوام و 12 عام، كانا يلعبان لعبة على الحاسوب. |
Bu dördü etrafında genellikle yaklaşık 16 çocukluk bir grup var onlar da fikir veriyorlar, bilgisayarda olan biten her şey hakkında, genellikle yanlış bir şekilde. | TED | حول أؤلئك الأربعة توجد مجموعة لحوالي 16 طفلاً الذين يرشدوا أيضاً، لكن عادةً خطأ، حول أي شئ يحدث على الحاسوب. |
Birkaç saniye sonrasındaysa bilgisayarda kendi kendine birtakım işler dönmeye başlar, ki bu genelde kötüye işarettir. | TED | بعد عدة ثوان. الأمور تبدأ تحدث على الحاسوب من تلقاء نفسها، عادة ما تكون هذه علامة سيئة. |
Bu vizyonu kanıtlamak için Craig ve Ham ilk defa bilgisayarda DNA kodundan başlayarak sentetik bir hücre yaratma hedefi koydu. | TED | لإثبات هذه الرؤية، كريغ وهام وضعوا هدفاً لإنشاء ولأول مرة خلية صناعية بداية من شيفرة الحمض النووي على الحاسوب. |
Tamam, bilgisayarı budum. | Open Subtitles | حسناً لقد حصلت على الحاسوب الآن |
Ofisindeki bilgisayarına baktık. | Open Subtitles | ألقينا نظرة على الحاسوب في مكتبكِ. |
Şimdilik, bilgisayarın her resimden insanlar tarafından oluşturulmuş kadar iyi cümleler öğrenmesi gerek. | TED | الآن، على الحاسوب أن يتعلم من الصور وكذلك جُمَل اللّغة الطبيعية التي أحدثها البشر |
Gary ve ben Cuma gecesi bilgisayarla oynuyorduk. | Open Subtitles | جارى وانا كنا نتسلى على الحاسوب ليله الجمعه |
Şirket kayıtlarım dizüstü bilgisayarımda kayıtlı. | Open Subtitles | سجلات شركتي كلها مخزنة على الحاسوب |
Benim bildiğim kadarıyla hayır, ama tüm laboratuar sonuçlarını bilgisayarında saklardı. | Open Subtitles | ليس ذلك ما أعلمه , لكنه أحتفظ بكل نتائج معمله على الحاسوب |