Bilmesi gereken her şeyi biliyor ve öyle de kalacak. Yoksa o yüzük hiç uygun olmayan bir yerden çıkıverir. | Open Subtitles | وسيبقى الحال هكذا وإلاّ فإنّ ذلك الخاتم قد يظهر في مكان غير ملائم |
Gözden kaçırdığımız bir şey olmadıysa ahbap, bunu kesin o yaptı. | Open Subtitles | ما لم نكن قد أغفلنا النظر إليها, فإنّ ذلك هو ما فعله بالضبط |
bu yüzden o birkaç saatinin tümünü ceza vererek geçirdi. | Open Subtitles | صحيح. إذن فإنّ ذلك الوغد سيقضي ما تبقى له من أربعة أشهر في الحبس الإنفرادي كعقاب، |
Olmuş işte. Adamımızın şalterlerinin atması için bu kadarı yeter de artar. | Open Subtitles | كيفما حدث، فإنّ ذلك أكثر من كافٍ لدفع شخص ما إلى الحافة. |
Çok Oyunculu Kitlesel Parmak-Güreşi'nin resmi kurallarına göre, bu sizi oyunun üstadı yapar. | TED | وفقا للقواعد الرّسمية للعبة مصارعة الإبهام هذه، فإنّ ذلك يجعلك خبيرا باللّعبة. |
Quinn bana, eğer onun kitabına uygun davranırsam uyuşturucu bulundurma suçumun kötü davranış olarak sayılacağını ve bu suçlamadan yakayı kurtarabileceğimi söylemişti. | Open Subtitles | فإنّ ذلك سيخفّض جريمة حيازتي المخدّرات إلى سوء السلوك وإن كدحتُ بالعمل فستزول التهمتان معاً |
hapishanede olduğu sürece, parası güvende değildi. | Open Subtitles | طالما هو قيد الحبس، فإنّ ذلك المال عُرضة للخطر. |
Tehlikeli bir işin içinde olduğu için yalan söyleyebileceği konusunda beni uyarmıştın. | Open Subtitles | حذّرتني بأنّها إذا كانت تكذب، فإنّ ذلك للتغطية على تورّطها في شيء خطير. |
Eğer bana bir şey olursa ya da önem verdiğim herhangi bir kimseye o dosya doğrudan halka ulaşır. | Open Subtitles | ولو حدث لي أيّ شيءٍ، أو أيّ شخص يهمني، فإنّ ذلك سيُنشر لعامّة الناس. |
Ve belki de o rekabet hissi bu gürültülü patırtılı yarışa neden oldu. | Open Subtitles | وربما فإنّ ذلك النوع من المنافسة هو الذي قاد إلى المناوشة |
o yüzden bir şey çıkmadı. | Open Subtitles | لكنّها قد سُرقت من سيّارة أخرى. لذا فإنّ ذلك لن يُفيدنا. |
Eğer elektrik kesilirse, bu çağrı merkezini aktif tutacak tek şey o jeneratör. | Open Subtitles | لو انقطع التيار الكهربائي، فإنّ ذلك المُولّد هُو الشيء الوحيد الذي يُبقي مركز الاتصال هذا شغالًا. |
Eğer yaptığın işi sevmezsen bu ona bir servete mal olur. o da bunun farkında. | Open Subtitles | إذا لم تحبّ ما تقوم به فإنّ ذلك سيكلّفه ثروة طائلة ، وهو على علم بذلك |
Kanoyu dümdüz götürebilirseniz bu ona birlikte yapabileceğinizi gösterir. | Open Subtitles | لو سار الزورق بشكل مُستقيم، فإنّ ذلك يُبيّن لها أنّه يُمكن تسويتك، |
Eğer kaçmasına yardım etmek için birşey yaptıysan, bu seni de suç ortağı yapar. | Open Subtitles | لو كانت لديكِ أيّ علاقة بهروبها، فإنّ ذلك يجعلكِ شريكة بالجُرم. |
Ama uyandığımda sadece kendime hesap verebilecek olmam işte bu her şeye değer. | Open Subtitles | ولكن أن أستيقظ وأجيبعلىنفسيفحسب، فإنّ ذلك سيعني لي كلّ شيءٍ |
Bazı çalışanlarımın geçmişte belaya bulaşmış olması şimdi de başlarının belada olduğu anlamına gelmez. | Open Subtitles | ليس بسبب أنّ أحدًا من أشخاصي قد كان في مشاكل بالماضي، فإنّ ذلك لا يعني أنّهم في مشاكل الآن. |
Eğer bu görüntüleri onlara gerçek katil izlettiyse bu üç kişinin sadece kurban olduğu ortaya çıkar. | Open Subtitles | لو عُرض عليهم جريمة القتل الحقيقيّة، فإنّ ذلك يجعل ثلاثتهم شهود. |