Çünkü altıncı his yoktur. Beş his var ve ruh dünyası yok. | Open Subtitles | لأنّ لايوجد هنالك 6 حواس فقط هنالك 5 حواس، ولاتوجد روحٌ للعالم |
Harika birisin ve senden çok hoşlanıyorum, ama başka biri var. | Open Subtitles | انت هذا الشاب الرائع انا فقط هنالك شخصٌ آخر. |
Hayatımda hiç hapse girmedim. Peşimde insanlar var, o kadar. | Open Subtitles | ما سبق أن دخلت السجن، فقط هنالك من يلاحقني |
İlgilenmesi gereken işler var. | Open Subtitles | انه فقط هنالك بعض الأعمال التي عليه ان يتولى امرها هناك |
Sadece-- ...bunun belki de aşk olduğunu sandığını bilmemim çok etkisi var. | Open Subtitles | إنه فقط... هنالك الكثير لعمله مع معرفة أنكِ تظنين أن هذا قد يكون حباً. |
Koruma alanı içinde şu an o kadar bol ıstakoz var ki çevredeki sulara yayılmaya başladılar. | Open Subtitles | في حملة سابقة، وجد مئة وسبع وثمانون نوعا في فقرة عظمية واحدة فقط! هنالك مجتمع حيواني مذهل يمكنه من الحياة في العتمة |
Yani bir sürü var. | Open Subtitles | أعني أنه فقط هنالك الكثير مِنها. |
Yüzünde iki adet yara var. | Open Subtitles | فقط هنالك اثنتين من الندوب في شكله |
Sadece... üzerinde uğraştığı bazı şeyler var ve eğer ona bundan bahsedersem... | Open Subtitles | وعلاقتنا جديدة. أنتظري, الأمر فقط.. هنالك بعض الأمور التي ما زال يصلحها, وإذا أخبرته بشأن هذا... |
Sadece, sürekli etrafta insanlar var. | Open Subtitles | أنا فقط... هنالك أشخاص في كل مكان، دائماً |
Peşinde insanlar var. Kim onlar? | Open Subtitles | فقط هنالك من يلاحقك، من؟ |
Adam sadece bir gruba liderlik ediyormuş. Ülkenin dört bir yanındaki şehirlerde çekilmiş yüzlerce video var ve geriye hiçbir şey kalmamış. | Open Subtitles | و(آدم) كان يقود مجموعة واحدة فقط هنالك مئات المقاطع لدوريات في شتى المدن |