Benim gibi Zavallı, aciz bir kadın ne yapmalı? | Open Subtitles | ماذا يجب على إمرأة فقيرة عاجزة مثلى أن تفعل ؟ |
Zavallı bi kızcağızı rahatsız ediyosa böyle beyfendi olmaz olsun! | Open Subtitles | إنه ليس رجلا محترما ، إنه ليس كذلك حين يتدخل في شؤون فتاة فقيرة |
Ben fakir olduğumun farkında bile olmadan, Doğu Los Angeles'ta büyüdüm. | TED | لقد نشآت في شرقي لوس آنجلوس، ولم أكن أدرك أنني فقيرة. |
Bunların 180 milyonu fakir ülkelerden ve düzenli olarak ülkelerine para gönderiyorlar. | TED | حوالي 180 مليون منهم من بلدان فقيرة يرسلون المال لبلدانهم بشكل دائم |
Bu söylediğin çok kötü bir şey. Sırf annem fakirdi diye. | Open Subtitles | . هذا كلام خَبيث منكِ ذلك لأن أميّ كانت فقيرة فحسب |
Ben fakirim, yemek yemek için sık sık McDonald's ve Taco Bell'e gidiyorum. | Open Subtitles | أنا فقيرة, لذا اذهب إلى ماكدونالدز و تاكو بيل كثيراً من اجل وجباتي |
1950'lerde Güney Kore son derece yoksul bir ülkeydi ve çok yozlaşmıştı. | TED | خلال عقد الخمسينيات، كانت كوريا الجنوبية دولة فقيرة بائسة. وكان يعمُّها الفسـاد. |
Anan o kadar Zavallı ki, onu yolda bir teneke gibi yuvarlanırken gördüm. | Open Subtitles | والدتك فقيرة لدرجة انني رأيتها تركل علبة في اسفل الشارع وقلت لها ماذا تفعلين فقالت بانها تتحرك |
Anan o kadar Zavallı ki, onu yolda bir teneke gibi yuvarlanırken gördüm. | Open Subtitles | والدتك فقيرة لدرجة انني رأيتها تركل علبة في اسفل الشارع وقلت لها ماذا تفعلين فقالت بانها تتحرك |
Zavallı kadın yalnızca üç yıl evli kaldı ve çocuksuz öldü. | Open Subtitles | كان متزوجا امرأة فقيرة بالكاد ثلاث سنوات ومات بتر. |
Zavallı bir kız için uzay kampı'na gitmeyi dünyadaki herşeyden çok istiyor. | Open Subtitles | أنه لبنت صغيرة فقيرة وهى تريد الذهاب إلى معسكر الفضاء أكثر من أي شئ في العالم. |
Zavallı Roz'a biraz para verdiniz Hayatınız değişmedi ki! | Open Subtitles | لذا أعطيتَ روز فقيرة قليلاً مِنْ المالِ. هو مَا غيّرَ حياتَكَ، لَهُ هو، |
genç bir lise öğrencisi oturuyordu ve gerçekten fakir bir aileden gelmişti. | TED | طالبة فى المدرسة الثانوية، في سن المراهقة جاءت من أسرة فقيرة حقا |
Her şeyden öte ben sadece çocuklarıyla_BAR_kutsanmış, fakir bir ailede doğdum. | Open Subtitles | على كل حال، فأنا ولدت لعائلة فقيرة لم ترزق سوى بالأبناء |
Ben çok fakir bir aileden geliyorum. Sanırım bunu bilmelisin. | Open Subtitles | نشأت في عائلة فقيرة جداً أظن أنه يجب أن تعرف |
Şimdi, sarayın yakınında küçücük fakir yalnız bir kadının yaşadığı bir kulübe varmış. | Open Subtitles | قرب القصر كان يوجد كوخ حيث كانت تعيش فيه إمرأة فقيرة ، لوحدها. |
Son derecede fakirdi. Takip eden yıllarda, ciddi bir kıtlığa ve son derece yıkıcı sosyal çatışmalara maruz kaldılar. | TED | كانت فقيرة بشكل فظيع. وفي الأعوام التالية، عانت من مجاعات وصراعات اجتماعية مدمرة. |
Aslında zengin doğdum sonra acayip fakir oldum sonra da acayip zengin ve tekrar fakirim. | Open Subtitles | في الحقيقة، وُلدت ثرية ثم أصبحت فقيرة جداً ثم أصبحت ثرية جداً ثم فقيرة من جديد. |
Benim zengin bir çocuk olup yoksul bir çocukla uğraşıp durmam veya Vicky'nin eşcinsel olması bir tesadüf değildi. | TED | أعني، إنه لم يكن حادثاً أنني كنت طفلة غنية وأنا أضايق طفلة فقيرة أو اتضح أن فيكي ستصبح شاذة أخيراً. |
Öncelikle şunu anlamalısın eskiden gerçekten fakirdim. | Open Subtitles | أولًا، عليك أن تتفهم أنني كنت فقيرة للغاية |
Tonla parası olan Clark'la evlendi tam da herif bir yarış sırasında pestil gibi ezilip ölmeden önce. | Open Subtitles | من أسرة فقيرة تزوجت كلارك مع كل تلك الأموال تماماً قبل قبل أن ينسحق في ذلك السباق الايطالي تحطم بالفعل |
Aman Tanrım. fakirsin sen! | Open Subtitles | يا إلهي , أنت فقيرة |
Bizim ülkemiz fakirdir. Böyle bir şeyi inşa edecek teknolojimiz yok. | Open Subtitles | اليابان قد لا تبني أيّ شيء كبير و .جميل كهذه لأن البلاد فقيرة ومُتخلفة |
Buraya mülteci olarak gelen hamile, beş parasız, tek başına bir anne ve yeni nesilde oğlu başkan oluyor. | Open Subtitles | لاجئة تأتي إلى هذا البلد، حامل، فقيرة و وحيدة و في الجيل التالي يُصبح ابنها الرئيس |
Onunla karşılaştırılınca, firavunların lahitleri, gariban mezarı gibi kalır sultanların serveti, bir yemek parasından öteye geçemez. | Open Subtitles | قَارن إلى هذا , فرعون المقبرة , مقفبرة فقيرة. ثروة السلطان لا شيء سوى أموال العشاء. |
Singapur'da doğduğum zaman, ki o zamanlar fakir bir İngiliz kolonisiydi, 1948 yılında, o zamanlar, insanlığın yaklaşık dörtte üçüyle benzer bir şekilde, aşırı yoksulluk yaşadım. | TED | عندما ولدت في سنغافورة التي كانت وقتها مستعمرة بريطانية فقيرة في 1948، جربت؛ كثلث البشر وقتها، الفقر المدقع |
Bebek her gün ölümle yaşam arasında gidip geliyordu ve annesi de bebeği için hiçbir şey yapamayacak kadar yoksuldu. | Open Subtitles | وبعدايام اشتد عليه المرض واصبحت حالته حرجة وام ذلك الطفل كانت فقيرة جداً لتنقذ ابنها |
Çalıştığım yerin dibinde gecekondu mahallesi vardı. | TED | قريباً جداً من مكان عملي كانت هناك منطقة فقيرة. |