Nüfusun %98'ini oraya gitmeyi düşünmekten bile geri çekiyordu. | TED | نتج عنه منع 98 بالمئة من الناس من مجرد التفكير في الذهاب إليه. |
Böylece burada bir duygular ve depresyon ve daha başka şeyler girdabında, durumun vehametiyle, şifa, sağlık ve mutluluk olan bir yere gitmeyi dileyerek çırpınıyordum. | TED | وها انا ذا اتخبط في دوامة من المشاعر والاكتئاب وما الى ذلك من فداحة الامر راغبة في الذهاب الى مكان حيث الشفاء، الصحة و السعادة |
Peki, bunun yerine oraya gitmeyi hiç düşündün mü? | Open Subtitles | حسنا هل فكرت من قبل في الذهاب بدلا من المشاهدة؟ |
Yani, gitmek istemediğim bir okula neden bakmak durumundayım ki? | Open Subtitles | أعني لماذا أعاين مدرسة لا أرغب حتى في الذهاب إليها |
Yani, kim bir nişan partisine gitmek ister ki zaten? | Open Subtitles | أعني من قد يرغب في الذهاب لحفلة خطوبة على كلٍ؟ |
Hey, birazdan Bronze'a gitmeyi düşünüyoruz. gelmek ister misin? | Open Subtitles | كنا نفكر في الذهاب إلي البرونز لاحقاً أتريدين الذهاب ؟ |
gitmek istiyorsan Gidebilirsin, sorun değil. | Open Subtitles | أتعلم؟ إذا كنت ترغب في الذهاب , يمكننا ذلك |
Bu kederli ülkede, istediğim yere gitme hakkım var. | Open Subtitles | لدي الحق في الذهاب حيثما أود بهذه البلد الصغيرة الحزينة |
Zorluk oraya Gitmekte ve anahtar ise yörüngeye girmek. | TED | ان اهم خطوة في الذهاب الى الفضاء هو الوصول الى المدار الفضائي |
Peki, bunun yerine oraya gitmeyi hiç düşündün mü? | Open Subtitles | حسنا هل فكرت من قبل في الذهاب بدلا من المشاهدة؟ |
Polise gitmeyi düşündüm ama bununla yüzleşemem. | Open Subtitles | لقد فكرت في الذهاب للشرطة و لكنني لم استطع لا استطيع مواجة الأمر |
Polise gitmeyi düşündüm ama buna cesaretim yok. | Open Subtitles | لقد فكرت في الذهاب للشرطة و لكنني لم استطع مواجهة ذلك |
Polise gitmeyi düşündüm ama bununla yüzleşemem. | Open Subtitles | لقد فكرت في الذهاب للشرطة و لكنني لم استطع لا استطيع مواجة الأمر |
Polise gitmeyi düşündüm ama buna cesaretim yok. | Open Subtitles | لقد فكرت في الذهاب للشرطة و لكنني لم استطع مواجهة ذلك |
Biliyor musun senin yerinde olsaydım bu geziye gitmek istemezdim. | Open Subtitles | لو كنت مكانك، لما رغبت في الذهاب لتلك الرحلة أصلا |
Gerçekten Şükran Günü'nden önceki gece alışverişe gitmek mi istiyorsun? | Open Subtitles | هل ترغبين فعلا في الذهاب للتسوق الليلة السابقة لعيد الشكر؟ |
banyoya gitmek için izin istedi ve kaçtı bütün cüzdanlarımızla birlikte. | Open Subtitles | هي عذرت نفسها في الذهاب إلى الحمام والمغادرة مع كل محافظنا |
Stüdyoma gelmek ister misin? | Open Subtitles | مارأيكِ في الذهاب إلى الإستديو الخاص بي؟ |
Biliyorum, istemezsem gelmek zorunda değilim. | Open Subtitles | أنا أعرف أنني لست مضطرا إذا لم أكن أرغب في الذهاب |
Neyden bahsettiğin hakkında bir fikrim yok, ve eğer gitmek istiyorsan sadece Gidebilirsin! | Open Subtitles | لا أدري عما تتحدثين إذا كنت ترغبين في الذهاب إذهبي فحسب |
istedigin zaman Gidebilirsin dedim ya. | Open Subtitles | -لقد أخبرتكِ أنكِ حرة في الذهاب وقتما تشائين |
Playoff'lara gitme şansımızı yine mahvedecek misin? | Open Subtitles | انت سوف تخرب فرصتنا في الذهاب الى مباراة فاصلة مرة أخرى؟ |
Kundakçılıktan suçlusunuz, o yüzden Gitmekte özgürsünüz. | Open Subtitles | انت واضح انك مذنب في افتعال النيران انت حر في الذهاب |
Bu yüzden de spor salonuna gitmeye devam ettim. | TED | وهذا ما جعلني أواظب في الذهاب إلى النادي الرياضيّ. |