Okul notlarına göre, tek bir müzik dersi bile almamış. | Open Subtitles | أستناداً لسجله المدرسي هو لم يأخذ دروساً في الموسيقى أبداً |
Nezih bir müzik zevkim vardır. Hayvanlar ve çocuklarla iyi anlaşırım. | Open Subtitles | لديّ ذوق جيد في الموسيقى اجيد التعامل مع الحيوانات و الاطفال |
Şöyle derdi: "müzik'te sadece iki şey önemlidir: Ne ve nasıl. | TED | فقد قال: هناك شيئان فقط يجب أخذهما بعين الاعتبار في الموسيقى ماذا وكيف |
Bildiğiniz gibi, müzikte sevdiğimiz bir şeyi alır ve ona eklemeler yaparız. | TED | أتعرفون، في الموسيقى نأخذ شيئًا ما نحبه ونبني فوقه. |
Daha çok tercih yapamadığınız, sadece bedeninizin müzikte bazı seslere karşılık verdiği bir seviye gibi. | TED | انه نوعا ما مثل المرحلة الاخرى عندما لا تمتلك الخيارات بعد الان وإنه مجرد جسمك يتفاعل لأصوات معينة في الموسيقى |
Tekrarlama, müziğin her parçasını çok etkili bir biçimde kendisini takip eden parçaya bağlar. | TED | التكرار يربط كل قطعة في الموسيقى بطريقة لا تقاوم بالقطعة التالية التي تتبعها |
Ailemin bulunduğu topluluktan bazı erkekler, bir kadının müzikle uğraşmasının ve medyada olmasının kabul edilemez ve onursuzca olduğunu söylüyorlardı. | TED | شعر بعض الرجال في مجتمع والدي أن ذلك أمر غير مقبول ومخز بالنسبة لامرأة أن تشارك في الموسيقى وتتواجد في وسائل الإعلام. |
Bu kamera ile bakılacak,hareketleri incelenecek, istediği müziğinin bütün farklı yönlerini ortaya çıkarmasına fırsat verilecek. | TED | الكاميرا ستنظر إليه تقوم بتحليل حركاته ستمكنه من إظهار كل ما يود إظهاره في الموسيقى |
Biz insanlar, sezgisel olarak kuşları müzik öğretmenlerimiz olarak görüyoruz. | TED | ونحن كبشر، ندرك بشكل بديهي أن الطيور تعطينا دروسا في الموسيقى. |
Kuşaklar arası improv müzik ve sanatta denendi. Tony Benner ve Lady Gaga'yı düşünün ya da Wynton Marsalis ve The Young Stars of Jazz. | TED | لقد عُرف تطور الأجيال في الموسيقى والفن: فكروا في توني بينيت، وليدي جاجا، أو وينتن مارسيلاز، ويونغ ستارز أوف جاز. |
Bugün, etkisi müzik, şiir, moda ve filmlerde etrafımızda dolanıyor ve sanatı; şok etme, ilham verme ve içimize işleme gücünü koruyor. | TED | والآن، يظهر تأثيره حولنا في الموسيقى والشعر والموضة والسينما ولا يزال فنه قادرًا على صدمتنا وإلهامنا وجذبنا إليه. |
Ama Carnegie Hall gibi odalardaki yankı yüzünden müzik belki de biraz daha az ritmik ve biraz daha yapısal olmak zorundaydı. | TED | و لكن بسبب وجود الصدى في القاعات كقاعة كارنيجي، كان يجب أن يكون الإيقاع في الموسيقى أقل، و نسيج موسيقي أكثر. |
Bianca'ya ders verecek, Büyük bir müzik üstadı buldum dersin. | Open Subtitles | ضليعا في الموسيقى ، لإرشاد بيانكا ، إن جاز لي ذلك عن طريق هذا الجهاز على الأقل |
Sadece lise seviyesinde müzik diploması. | Open Subtitles | فقط لديكِ شهادة من المدرسة الثانوية , في الموسيقى |
ve bu günlerde müzikte yaşanan heyecan verici gelişmelere. | Open Subtitles | والأشياء المثيرة في الموسيقى هذه الأيام. |
müzikte en sevdiğim şey şudur... birinden bir şeyler alırsın, diğerinden başka bir şeyler... alırsın ve birleştirirsin. | Open Subtitles | ما أحب عندما أفكر في الموسيقى هو كيف أنواع مختلفة من الموسيقى يمكن أن تنصهر معا نعم تنصهر وتنمج مع بعضها |
Evet, Ed Vallencourt, müzikte en çok neyi seviyorsun? | Open Subtitles | إذا، إيد فالنكورت، ماذا تحب في الموسيقى ؟ |
Ben müzikte kariyer yapmayı düşünüyorum. | Open Subtitles | في الموسيقى أو ما شابه ربما نستطيع منحك وظيفة في الموسيقى |
Örneğin, arkadaşım Lisa, saçlarını belli bir uzunlukta kesiyor, bunu sırf, müziğin yaydığı titreşimleri hissedebilmek için yapıyor. | TED | على سبيل المثال، صديقتي ليزا، هي تقص شعرها لطولٍ مُعين، لذلك هي تشعر باهتزازت الصوت في الموسيقى |
Sinemada kesinlikle öyküsellik vardır çünkü ritmi vardır, müziğin öyküselliğine çok benzer. | Open Subtitles | بكل وضوح, الأسلوب الروائي موجود في السينما لأنها مرتبطة بالزمن مثلما يوجد الأسلوب الروائي في الموسيقى |
Sadece müzikle dolu bir yaz geçireceğim için heyecanlıydım... | Open Subtitles | لقد كنت متحمسة جداً لكي أقضي الصيف كله في الموسيقى. |
Bu 70'lerde Amerikan müziğinin önde gelen bestecilerinden biriydi. | TED | كان هذا أحد الملحنين الرائدين في الموسيقى الأمريكية في السبيعينيات |