Bayan Norton, bu sabah ormandan gelmek zorunda kaldım. | Open Subtitles | الآنسة نورتن، كان لابدّ أن أجيء خلال الغابة هذا الصباح |
Beni göletin orada yakalamaması için uzun yoldan gelmek zorunda kaldım. | Open Subtitles | كان لابدّ أن أجيء منه طول الطّريق لم يستطيع أن يحصلني بتلك البركة |
Geçen pazar sabahı,limuzinimle şehirdışına çıkmak zorunda kaldım. | Open Subtitles | صباح الأحد الماضي، كان لابدّ أن آخذ ليموزيني ، وسط المدينة |
Buraya gelip bunu birisine anlatmak söylemek zorundaydım. | Open Subtitles | و كان لابدّ أن آتي إلى هنا وأخبر شخصًا ما |
Gerçek olup olmadığını bilmek zorundaydım. | Open Subtitles | كان لابدّ أن أكتشف إذا كنتَ صفقة حقيقية |
Trenin 4 saat sonra kalkıyor. Gördüğün gibi bir kaç eşya satmak zorunda kaldım. | Open Subtitles | هناك "قطار" بعد أربع ساعات كان لابدّ أن أبيع بعض الأشياء، كما ترى |
Bir saat dırdırını dinlemek zorunda kaldım. | Open Subtitles | كان لابدّ أن أسمع ثرثرتها لساعة |