Ve ben şanslıydım çünkü babamın oğulları ve kızlarını her zaman teşvik ettiği bir aile içinde büyüdüm. | TED | لقد كنت محظوظة في انني ولدت ضمن عائلة مميزة تقدر وتشجع الفرص للذكور والاناث على نحو سواء |
Önceden somut bir plan şart koşan yerine, işlerin nasıl gittiğini görmekten mutlu olan destekleyici bir yöneticiye sahip olduğum için şanslıydım. | TED | كنت محظوظة بأن لدي مديرًا داعمًا والذي كان سعيداً لرؤية كيف تسير الأمور في العمل، بدلاً من طلب خطة ملموسة مُسبقاً. |
Bu makul ayarlamalar konseptinden haberdar olmasa bile ona göre, sadece sağduyulu olduğu için şanslıydım. | TED | كنت محظوظة أنه لم يكن يعرف على ما أظن قضية التعديلات المنطقية، بالنسبة له، كان ذلك هو المنطق. |
İstemekle olan bir şey değil, seçildiğim için şanslıyım. | Open Subtitles | .الموضوع ليس أنني أريد ذلك كنت محظوظة أن يتم اختياري |
Birkaç panjur uçmuş. şanslıyım. | Open Subtitles | لقد كنت بخير , بعض الإنسدادات كسرت , لقد كنت محظوظة |
Gençken bir pastamın olması bile şanstı. | Open Subtitles | لقد كنت محظوظة لو حصلت على كعكة حين كنت مراهق |
şansım yaver giderse yeni şefinizim. | Open Subtitles | امل ان اكون طاهيتك الجديدة ان كنت محظوظة |
Ben kaçtığım için gerçekten çok şanslıydım. Fakat bir çok Kuzey Koreli bu kadar şanslı değildi. | TED | ورغم أنني كنت محظوظة جداً بأن هربت إلا أن العديد من الكوريين الشماليين لم يحالفهم الحظ |
Gece dünyasını keşfettikçe bu sorulardan bazılarını cevaplayacak kadar şanslıydım. | TED | كنت محظوظة بما يكفي لأجد إجابة على بعض الأسئلة مع استكشافي لهذا العالم الليلي. |
Böylece, yurttaşlık ve eşcinsel hakları arasındaki bu gerilim tekrar ortaya çıktı ve ben bu sefer bazı insanların bu hareketler arasında nasıl bağlantı kurduklarını yakalayacak kadar şanslıydım. | TED | فذاك الصراع بين حقوق المثليّين والحقوق المدنية بدأ أن يظهر مرة خرى، و كنت محظوظة كفاية لتمكّني من إلتقاط كيف كان الناس يقومون بنوع من الوصل ما بين الحركتين. |
Hayır olmadı, o konuda çok şanslıydım. | TED | سيرينا: لا، لقد كنت محظوظة جداً، لذا لم أصب بالإعياء. |
Bir iş bulacak kadar şanslıydım fakat iş yerinde nöbet geçirdikten sonra işten kovuldum. | TED | كنت محظوظة ما يكفي لأحصل على وظيفة، لكني طردت منها عندما أصبت بنوبة في مكان العمل. |
Büyükannemin öldüğü gün, onunla vedalaşacak kadar şanslıydım. | TED | كنت محظوظة لأنني تمكنت من توديع جدتي في اليوم الذي توفيت فيه. |
Ziyaretçiler açısından çok şanslıyım. | Open Subtitles | لقد كنت محظوظة جدا مع الزوار أولاً، أَخي بيرترام |
Havuzdaki tek erkekti. Ben kaptığım için şanslıyım. | Open Subtitles | كان الرجل الوحيد في المسبح كنت محظوظة لأنني التي أوقعت به |
Demem o ki sen olağanüstü bir erkeksin, ve senle tanıştığım için çok şanslıyım, ama... bişeyler eksik. | Open Subtitles | أقصد , بأنك شاب رائع وأشعر بأنني كنت محظوظة لأنني قابلتك , ولكن شيئاَ مفقود |
Hayatının bir parçasında olmak bir şanstı ama ikimizde bir gün gideceğini biliyorduk. | Open Subtitles | كنت محظوظة لأني كنت جزءاً من حياتك لفترة... لكن كلينا يعلم... أنك لا بدّ أن تمضي بحياتك يوماً ما |
Her şeye rağmen Tom ile evlenmek, bu da şanstı. | Open Subtitles | و بالرغم من كل شئ كنت محظوظة بزواجى من "توم" ايضاً. |
İznin olmadan Cadmus hakkında yazdığım ilk blogda şansım yaver gitti. | Open Subtitles | كنت محظوظة عندما نشرت أول مدونة لي على "كادموس" دون إذنك |
Eğer seni benimle yakalarlarsa, üniformaya geri dönersin, Şanslıysan tabi. | Open Subtitles | إن امسكوا بكِ معي فستعودين للبزة.. هذا إن كنت محظوظة |
Şansın yaver giderse, süvariler yirmi dört saate yanına gelir. | Open Subtitles | ان كنت محظوظة سلاح الفرسان سيكون هنا خلال 24 ساعة |
Şansım varmış. Öğlen uçağına yetişebildim. | Open Subtitles | كنت محظوظة للغاية لأننى تمكنت من ركوب الطائرة فى وقت مبكر. |
Çünkü hayatımla ilgili konuştuğumda sıklıkla şanslı olduğumu söylerim. | TED | لأني حينما أتحدث عن حياتي انا في الغالب سأقول بأني كنت محظوظة |