konuşacak bişey yok ki. | Open Subtitles | ليس هناك شيئا لأتحدث عنه إنهم فقط عبارة عن غرباء ألقاهم بالمساء فى الحانات والنوادى والتجمعات |
- konuşacak çok şey var. - Bir iki içkiliğine. | Open Subtitles | لدي الكثير لأتحدث عنه - والكثير من الشراب أيضا - |
Çünkü konuşacak bir şey yok bu yüzden bu konu hakkında konuşmayacağım. | Open Subtitles | لأن لا شيء لأتحدث عنه ولذلك لن أتحدث عن الأمر أبداً |
Dinleyin, üzgünüm, ama bunun hakkında konuşmak benim için gerçekten zor. | Open Subtitles | اسمعي, أنا أعتذر لكن هذا صعب علي لأتحدث عنه |
Elbette bugün burada dikilip konuşacaksam, Senatör hakkında konuşmak önceliğimdir ama bugün yaşamını kaybeden 119 kişiden bahsetmemek de saygısızlık olur. | Open Subtitles | بالطبع، كان السيناتور أول من يعترض إن كنت أقف هنا اليوم لأتحدث عنه دون أن أذكر المئة وتسعة عشر راكبًا الذين تُوفوا هذا الصباح |
Benim konuşacak bir şeyim yok. Şimdi konuşacak bir şeyin oldu mu? | Open Subtitles | ليس لدي أي شيء لأتحدث عنه. أي شيء لتتحدث عنه الآن؟ |
konuşacak hiçbir şeyim yok, Sıkıcı biriyim. | Open Subtitles | ليس لدي شيء لأتحدث عنه أنا ممل |
Fazla konuşacak birşey yok aslında 25 yaşındayım.. | Open Subtitles | ليس هناك الكثير لأتحدث عنه حقاً, أنا في الخامسة و العشرون من العمر... |
konuşacak bir şey yok. | Open Subtitles | حسنا، لا يوجد الكثير لأتحدث عنه |
Çünkü konuşacak fazla bir şey yok. | Open Subtitles | لأنّه لا يوجد الكثير لأتحدث عنه. |
konuşacak çok bir şey yok. | Open Subtitles | لا يوجد الكثير لأتحدث عنه |
- konuşacak bir şey yok. | Open Subtitles | لا شيء لأتحدث عنه |
- Onun hakkında konuşmak hâlâ zor geliyor. | Open Subtitles | - ومازال الأمر صعب علي لأتحدث عنه |
Bir gece onun hakkında konuşmak için Ben'e gittim. | Open Subtitles | لقد ذهبت إلى "بن" في ليلة ما لأتحدث عنه |