Bu hayatlarımızda değişiklik yaratmak için bir şans ve artık bunu yapabiliriz. | TED | ها نحن ذا لإحداث تغيير في حياتنا، ويمكننا فعل ذلك الآن. |
Ve bir araya geldiğimizde farklı tipte bir polislik yaratmak gerçekten çok değişik hissettiriyor. | TED | وعندما نتفق معًا لإحداث هذا النوع المختلف من ضبط النظام، فيبدو الأمر مختلف أيضًا. |
Yeni güç, değişim yaratma ve güç kaymasının sağlanmasına yönelik --iki ana unsur içerir- kitle katılımının sağlanması ve bireylerin işbirliğidir | TED | القوة الحديثة هي نشر مقدار مشاركة كبير وتنسيق الأقران ـــ هذان هما العنصران الأساسيان ـــ لإحداث تغيير وتحويل النتائج. |
Artık, bu endüstride değişim yaratma ve daha sürdürülebilir bir yöne itmenin vakti geldi. | TED | هذا هو الوقت المناسب لإحداث التغير المبدع في هذه الصناعة وأن ندفع بإتجاه الاستدامة. |
Ayrıca geminin, evrende bir delik açacak kadar fazla enerji sarf ettiğini de söyledim. Sanırım az önce deliği bulduk. | Open Subtitles | كما قلت أيضاً، أن السفينة تولد طاقة تكفي لإحداث ثقب في الكون، وأظننا قد وجدنا الثقب |
Buna inanmak istiyorum ama tek bir adam fark yaratmaya yetmez. | Open Subtitles | ولكن شخص واحد لا يكفي لإحداث فارق |
Ama bence, ben bu şekilde fark yaratabilir, statükoyu yıkabilirdim. | TED | و لكن في ذهني، كانت هذه هي طريقتي لإحداث فرق، لإرباك الوضع الراهن. |
Ayrıcalığınızı değişiklik yaratmak için kullanın. | TED | لذلك استخدموا تلك المزايا لإحداث التغيير. |
Değişiklik yaratmak için gerçek taahhütlerde bulunun. | TED | واصنعوا التزامات حقيقية لإحداث التغيير. |
Değişim yaratmak için kendinizi ve ekibinizi sorumlu tutun. | TED | تحملوا أنتم وفرقككم المسؤولية لإحداث التغيير. |
Bu teknolojiler, ögretmenlerin müthiş yetenekleriyle birleşince eğitim sisteminde devrim yaratmak için uygun fırsat çıkıyor ortaya. | TED | هذه التكنولوجيات، مجتمعة مع مواهب استثنائية للمعلمين، تعطي فرصة لإحداث ثورة في التعليم. |
Raymond gibi, Martin gibi fark yaratma fırsatları o kadar fazlaydı ki kahramanlık hissine ve bu dönemin tutkularına yenik düştüm. | Open Subtitles | شعرت بجاذبية البطولة لهذا العصر وأن الفرص متاحة لإحداث فارق |
Dinle, Katherine, çoğu kişi, asla bir fark yaratma fırsatı elde edemeden yaşıyor. | Open Subtitles | اسمعي يا (كاثرين) معظم الناس يعيشون حياتهم دون أن يحظوا بفرصة لإحداث تغيير |
Bu senin fark yaratma fırsatın. | Open Subtitles | هذه فرصتكِ لإحداث فرقٍ. |
Ayrıca geminin, evrende bir delik açacak kadar fazla enerji sarf ettiğini de söyledim. Sanırım az önce deliği bulduk. | Open Subtitles | كما قلت أيضاً، أن السفينة تولد طاقة تكفي لإحداث ثقب في الكون، وأظننا قد وجدنا الثقب |
Küresel tahribata yol açacak büyüklükteki 200 gök cisminin dünyayı neredeyse sıyıran yörüngeleri vardı. Çok daha fazlası da olabilir. | Open Subtitles | تكفي 200 صخرة فضائيّة لإحداث دمار عالميّ، ومن المعروف أنها تعبر مدارات الأرض، وربما ثمة العديد منها. |
Her paralel evrenden geçen bir delik açacak teknolojiye sahiplerse.. | Open Subtitles | إذا كانت لديهم التكنولوجيا لإحداث ثقب من خلال كل كون موازي |
Neyse, ben gidiyorum. Sorun yaratmaya gerek yok. | Open Subtitles | سأغادر ما من داع لإحداث مشاكل |
Bu yüzden nasıl olur da bir insan bir fark yaratabilir? | Open Subtitles | لذلك , بعد ذلك ماذا يمكن لشخص واحد أن يفعل حقاً لإحداث تغيير؟ |
Birşeyleri değiştirmek, politikacılara lobi yapmak için para. | Open Subtitles | مال لإحداث تغيير، مال للضغط على السياسيّين |
değişim yapma konusunda ve hastaların hayatını, hastalığın değil kendilerinin yönetmesini sağlamaya yardımcı olma konusunda heyecanlıyım. | TED | أنا متحمس لإحداث التغيير ومساعدة ضمان أن المرضى، وليس مرضهم، هم المسيطرون على حياتهم. |