Sanırım birisine değer verince, onu mutlu etmek için elinden geleni yapıyorsun. | Open Subtitles | أعتقد عندما تهتم لشأن أحدهم، فإنك تبذل ما بوسعك لإسعاده |
Bunu duyduğuma üzüldüm. Amacımız mutlu etmek. | Open Subtitles | آسف لسماع هذا نحن نهدف لإسعاده |
- Tripp'i seviyorum ve onu mutlu etmek için her şeyi yaparım. | Open Subtitles | إنّه لخطأ جسيم أحب (تريب)، وسأقوم بأي شيء لإسعاده |
Lord Sinderby, lütfen oğlunuzu çok sevdiğime ve onu mutlu etmek için her şey yapacağıma inanın. | Open Subtitles | لورد (سيندربي), أرجو أن تصدق أنني أحب ابنك كثيراً ومهما كان الذي يمكنني فعله لإسعاده, فسأفعله |
Tripp'i seviyorum ve onu mutlu etmek için her şeyi yaparım. | Open Subtitles | أحب (تريب)، وسأقدم على أي شيء لإسعاده |
Emily'nin onu mutlu edecek kişi olduğunu düşünmüyorum. | Open Subtitles | ولا أظن أن (إميلي) هي المنشودة لإسعاده |
Emily'nin onu mutlu edecek kişi olduğunu düşünmüyorum. | Open Subtitles | ولا أظن أن (إميلي) هي المنشودة لإسعاده |