| Ve bu hisler, tomurcuklanan aşkını körüklüyordu. | Open Subtitles | ومشاعره أطلقتْ العنان لحبه المزدهر. |
| En sevdiğim konulardandır, bir köpeğin utanması veya bir oğlanın kızın peşinden koşup sonra da aşkını insanların önünde ilan etmesi gibi. | Open Subtitles | هذا أحد الأشياء المفضلة لدي مثل عندما يحس كلب بالإحراج أو عندما يلحق رجل بفتاة و يقوم بإعلان الكبير لحبه لها في مكان عام |
| Ama bütün bunlara rağmen Carter bana, aşkını içeren bir kasetle birlikte mektup yazmayı hiç unutmuyordu. | Open Subtitles | لكن ، خلال هذا كله كارتر) لم ينسَ قط) ليكتب لي يوميًّا ليرسل لحبه إلى جانب شريط موسيقى |
| Şah Jahan, karısına olan ölümsüz aşkının anıtı olarak Taj Mahal 'i inşa etti. | Open Subtitles | شاه جهان بنى تاج محل كرمز لحبه الخالد لزوجته |
| Şah Jahan, karısına olan ölümsüz aşkının anıtı olarak Taj Mahal 'i inşa etti. | Open Subtitles | شاه جهان بنى تاج محل كرمز لحبه الخالد لزوجته |
| Sadece aşkının bir deklarasyonu. | Open Subtitles | فقط اعلان لحبه لها |