Ama bu ona "çabuk iyileş" kartı yollamak için yeterli değil. | Open Subtitles | ولكن ليس كفاية لان ارسل لها بطاقة تمني الشفاء |
Hoşnut tutmak için kardeşime yeterince yetki veriyorsun vermesine de daha fazlasını elde etmesine izin verecek kadar da yeterli değil. | Open Subtitles | تعطي أخي سلطة كافية لأحتوائه لكن ليس كفاية |
yeterli değil. Canlı donöre ihtiyacımız var. | Open Subtitles | ليس كفاية انها بحاجة الى متبرع حى |
Kesinlikle istediği her ne ise vazgeçmesine yetecek kadar değil. | Open Subtitles | بالتأكيد ليس كفاية لمنعه من فعل ما كان يريده |
Çünkü umurumda ama canımı kurtarmak için kadın ve çocukları kenara itecek kadar değil. | Open Subtitles | ولكن ليس كفاية لادفع بنساء و اطفال لنحصل على قارب نجاة |
Yaklaştın ama yeterince değil. | Open Subtitles | اقتربتِ، لكنْ ليس كفاية |
yeterince değil. | Open Subtitles | ليس كفاية |
Yakın, ama yeterli değil, öyle mi? | Open Subtitles | قريب لكن ليس كفاية |
Merak yeterli değil. | Open Subtitles | الفضول ليس كفاية |
- Sayılır. - Sayılır yeterli değil. | Open Subtitles | تقريباً - تقريباً" ليس كفاية" - |
- yeterli değil. yeterli değil. | Open Subtitles | - انه ليس كفاية , هذا ليس كفاية- |
yeterli değil ama oldukça çok. | Open Subtitles | ليس كفاية ولكنّ الكثير |
Bu yeterli değil. | Open Subtitles | ليس كفاية. |
Bu yeterli değil. | Open Subtitles | هذا ليس كفاية |
Ama cenazeye gelecek kadar değil. | Open Subtitles | - بالتأكيد اهتم لكن ليس كفاية لتحضر الجنازات |
- Ama geri dönecek kadar değil mi? | Open Subtitles | -ولكن ليس كفاية لتعود مجدداً ؟ |
- Seninle kavga edecek kadar değil. | Open Subtitles | ليس كفاية لاصارعك عليها |
Ama yeterince değil. | Open Subtitles | لكنْ ليس كفاية |
yeterince değil! | Open Subtitles | ليس كفاية! |