Gerçek ortaya çıktığında, hakkında güzel şeyler söylemek için koşuşturup duracaklar. | Open Subtitles | نعم، حسناً، عندما تظهر الحقـيـقـة سيأتون جميعهم ليقولوا أشياء رائعة عنه |
Son olarak, bazılarınız benim sunumumun ne kadar dehşet verici olduğunu söylemek için yerinde duramıyor. | TED | وفي النهاية، أخيرا يتحرق بعضكم للصعود هنا ليقولوا لي كم كان عرض الباوربوينت الخاص بي رائعا. |
Bunu söylemek için neden Washington'a çağırsınlar ki? | Open Subtitles | لا أعلم لماذا يستدعوني لـ واشنطن، ليقولوا لي ذلك |
Evet demek için mi, hayır demek için mi? | Open Subtitles | يتصلوا بك ليقولوا ماذا ؟ نعم أم لا |
İyi geceler demek için geldiler. | Open Subtitles | جاءوا ليقولوا طابت ليلتك. |
Kapıların kapandığını anons ettiğimizde bütün Chicago'luların Johnny B. Goode'a elveda demek için kornalarına basmalarını istiyoruz. | Open Subtitles | عندما نعلن عن إغلاق الأبواب نهائياً نريد من الناس في جميع أنحاء شيكاغو) أن يقوموا بالزمير) ليقولوا وداعاً (لـ (جوني ب. |
İnsanlara belki onu hiç görmediklerini söylemeleri için para veriyordur | Open Subtitles | انه يدفع للناس ليقولوا انهم لم يسمعوا عنه |
Bazen, onlar nasıl hissettiklerini söylemek için güvende hissetmeden önce senin nasıl hissettiğini birine söylemen gerekir. | Open Subtitles | في بعض الأحيان عليك القول لشخص عن شعورك قبل أنهم يشعرون بالأمان ليقولوا ما يشعرون |
Söyledim, Fazedin kardeşleri ayarladım dün bocce oynadığımızı söylemek için. | Open Subtitles | لا تقلق أخبرتك أتفقت مع الأخوة فزدين ليقولوا بأننا كنّا معهم نلعب البلياردوا |
Babam, sanatçılar gerçekleri söylemek için yalanları kullanır politikacılar ise yalanları gerçekleri örtmek için kullanır, derdi. | Open Subtitles | لقد كان يقول أن الفنانين يستخدمون الأكاذيب ليقولوا الحقيقة بينما يقوم السياسي -بإستخدام الكذب من أجل إخفاء الحقيقة |
- Ev ziyareti tarihini değiştirmek istediklerini söylemek için aradılar. | Open Subtitles | -نعم ، لقد اتصلوا ليقولوا أنهم سيحددون موعدا اخر لزيارتهم المنزلية |
# Hayran olduklarını söylemek için durduruyorlar beni # | Open Subtitles | يوقفونني جانبا ليقولوا إنهم معجبون |
Mahkeme salonuna girdim ve insanların bir bir, mahkeme salonunun önüne iki kelime, sadece iki kelime söylemek için yaklaştıklarını gördüm; "suçlu değil". | TED | مشيت لغرفة المحكمة، ورأيت قاعة مليئة بالناس الذين يقفون واحد تلو الأخر في قاعة المحكمة ليقولوا كلمتين فقط، وهي "غير مذنب". |
Kazıktaki lekelerin Hint mürekkebi olduğunu söylemek için aramışlar. | Open Subtitles | هم يتصلون ليقولوا |
Tebrikler, yaşayacak demek için. | Open Subtitles | "ليقولوا لي "تهانيا، ستعيش الفتاة |
Küçük kızın cesedinin bulunması, insanları sarsmış durumda ve bugün de, yas tutan herkes, Alison Dilaurentis'e güle güle demek için toplanıyor. | Open Subtitles | إكتشاف جثتها زعزعهذاالمجتع، واليوم، مئات من الحزانى يجتمعون ليقولوا( وداعاً) لـ" أليسونديلورنتس". |
- Satrancı "Sikeyim Amerika'yı." demek için kullanıyorlar. - Oyun oynamak üzereyim. | Open Subtitles | انهم يستغلون الشطرنج "ليقولوا "امريكا فاشلة ...انا اهتم باللعبة، هل ترى |
(Alkış) Açık bir şekilde patlama noktasındayız, çünkü Amerikan halkı milyonlar olarak hiçbir zaman olmadığı kadar bir araya geldi ve bir ortak karara vardı, "Yeter." demek için. | TED | (تصفيق) نحن بكل وضوح نعيش لحظة فاصلة، لأن ملايين الأمريكيين إجتمعوا معاً كما لم يحدث في السابق متفقين على شيء واحد، ليقولوا كفى. |
Bunu söylemeleri için onlara ne kadar verdin? | Open Subtitles | كم دفعت لهم ليقولوا هذا؟ |