Ama buradayken, ona sahip olacak kadar şanslı olduğun zaman, mutluydu. | Open Subtitles | لكن طوال وجوده هنا عندما كنتى محظوظة كفاية للحصول عليه كان سعيدا |
Eğer çocuğum olacak kadar şanslı olsaydım benle gurur duymalarını isterdim. | Open Subtitles | لو كنت محظوظة كفاية ولدي أطفال لكنت أريدهم أن يفخروا بي لا أن أن يشعروا بالعار مني |
Sakın iki dermatologla aynı saunada olacak kadar şanslı olduğumu söylemeyin. | Open Subtitles | لا تخبرني أني محظوظة كفاية لأكون في حمام بخاري مع طبيبين في الأمراض الجلدية. |
Buzlar eridiğinde de uyum sağlayabiliriz fakat kutup ayıları o kadar şanslı olmayabilir. | Open Subtitles | في أيامنا... عندما يذوب الجليد يمكننا أن نتكيف مع ذلك أما الدببة القطبية فليست محظوظة كفاية |