Kız kardeşlerimiz sokakta küçük çocuklarıyla yürüdükleri zaman taciz ediliyorlar. | Open Subtitles | أخواتنا انتهكت حقوقهم بينما هم يسيرون مع أطفالهم فى الشوارع |
Orada çocuklarıyla birlikte durup evlerinin yanışını gözlerinde yaşlarla izlerlerken. | Open Subtitles | يقفون هنالك مع أطفالهم جميعهم يبكون وهم يشاهدون بيتهم يُحرق |
Kendi babalarına göre, çocuklarıyla daha çok zaman geçiriyorlar. | TED | يمضون وقتًا أطول مع أطفالهم أطول مما قضى آباؤهم معهم. |
Sorular sormamız gerekiyor, düşük gelir grubu ebeveynlerine çocuklarıyla ve partnerleriyle nasıl daha iyi iletişim kurabilir? | TED | نحتاجُ لطرح أسئلة حول كيف لنا أن نعلم آباء الدخل المنخفض كيفية التعامل مع أطفالهم بطريقة أفضل، وبآبائهم. |
Evlerin içlerinde anneler babalar çocukları ile konuşuyorlardı bunun hakkında. | TED | لقد كان يدور في المنازل، أمهات وآباء يتكلمون عنه مع أطفالهم. |
Bazı mahkûmlar ilk kez çocuklarıyla böyle bir ilişki kurabildiklerini söylediler. | TED | يقول بعض السجناء أنها المرة الأولى التي يبدؤون فيها بناء علاقة مع أطفالهم. |
Bu oyunu çocuklarıyla yemek masasında oynamak için heyecan duyuyorlardı | TED | كانوا متحمسين للغاية ليلعبوا هذه الألعاب مع أطفالهم على مائدة العشاء. |
Aileler çocuklarıyla iletişim kuramazlar ve her zaman onlardan 300 metre uzakta durmalılar. | Open Subtitles | ..يجب أن لايتواصل الآباء مع أطفالهم وأن يبقوا على الأقل بمسافة 100 قدم عنهم في جميع الأوقات |
Gelecek Çarşamba bütün velilerin, çocuklarıyla birlikte bütün derslere girmesi gerekiyor. | Open Subtitles | من المفترض على الأباء أن يذهبوا إلى الصفوف مع أطفالهم طوال اليوم |
Bazı anneler çocuklarıyla gidiyorlardı ama benimki değil. | Open Subtitles | بعض الأمهات رجعن مع أطفالهم لكن أمي لم تفعل |
İnsanları çocuklarıyla gördüğümde, bu çok doğal. | Open Subtitles | عندما أرى الناس مع أطفالهم يكون الأمر طبيعياً |
İnsanları çocuklarıyla gördüğümde, bu çok doğal. | Open Subtitles | عندما أرى الناس مع أطفالهم يكون الأمر طبيعياً |
Zamanlarını çocuklarıyla geçirirler. Tatil. Aile zamanı. | Open Subtitles | يمكنهم أن يقضوا وقت مع أطفالهم عندهم العُطل الوقت العائلي |
Aileler, çocuklarıyla oyun zamanını... hiç sevmezler. | Open Subtitles | حين يلعب الآباء مع أطفالهم فهم لا يرتاحون لذلك |
Ortadaki alan da genç çiftlerin çocuklarıyla oynayabileceği bir yer olacak. | Open Subtitles | ساحة في الوسط سوف تكون مكان للازواج الشباب لكي يتمكنوا من اللعب مع أطفالهم |
Polis kapıya gelip çocuklarıyla beraber bu odaya getirdi. | Open Subtitles | الشرطة أتت إلى منزلهم وأحضرتهم إلى هنا مع أطفالهم إلى هذه الغرفة |
muazzam yararları var. Yakın zamanda Brigham Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmanın, School of Family life (Aile yaşamı okulu), gösterdiğine göre çocuklarıyla bilgisayar oyunları oynayarak daha çok vakit geçiren ebeveynler onlarla gerçek hayatta da daha sıkı bir bağa sahip. | TED | فوائد عائلية هائلة ذكرت دراسة حديثة من جامعة بريغهام يونغ كلية الحياة الأسرية أن الآباء والأمهات الذين يقضون المزيد من الوقت يلعبون ألعاب الفيديو مع أطفالهم لديهم علاقات واقعية أقوى معهم |
Burası ailelerin çocuklarıyla birlikte kalıp, güzel vakit geçirebilecekleri bir yer. Çoğu çocuk dinlenme dönemini burada geçirir bazıları da yıllar içinde dönem dönem ziyaret eder. | TED | إنه المكان حيث تستطيع العائلات البقاء معًا للتمتع بالوقت الجيد مع أطفالهم يقيمُ العديد منهم في الدار لفترات مؤقتة ويحضرُ بعضهم في زيارات متكررة على مدى العديد من السنوات. |
Bu hayır işi projesi 2003'te başladı. Hapishanede sivil bir çalışan olan Sharon Berry birçok mahkûmun çocuklarıyla iletişimi korumak istediklerini fark etmişti. | TED | بدأت المؤسسة عملها في 2003، عندما أدركت شارون بيري وهي عاملة مدنية في أحد السجون كيف أراد السجناء بشدة البقاء على تواصل مع أطفالهم. |
Çocuklarımız, kendi çocukları ile birlikte | Open Subtitles | في "ريفرديل أطفالنا عاشوا مع أطفالهم |
Evet Stan ve koç eskiden sıkı dostlarmış ve Chester'ı çocukları ile sınırı aştığı için suçlamışlar. | Open Subtitles | إتضح أن (ستان) و المدرب كانا صديقين حميمين منذ زمن اللذان إتهما (تشيستر) بتعدي الحدود مع أطفالهم |