| Sınırların tarihsel açıdan en keyfi olduğu ve lider nesillerin birbirleriyle düşmanca ilişkiler içinde olduğu tüm bu bölgeler. | TED | كل تلك المناطق حيث الحدود تاريخياً أكثر تعسفية وحيث أجيال من القادة كانوا على علاقات عدائية مع بعضهم البعض. |
| Ve birlikte, iki insanın paylaşabileceği en büyük maceraya çıkıyorlar. | Open Subtitles | و مع بعضهم علو في اكبر مغامرة في حياة شخصين |
| Bu hücreler hidrojen ve oksijen alırlar. Onları bir araya getirip elektrik üretebilirsiniz. | TED | تأخذ خلايا الوقود الكميائية هيدروجين وأكسجين، وتمزجهم مع بعضهم ويمكنكم الحصول على كهرباء. |
| Muhtemelen yavrular yolu bulabilir ama sadece bir arada oldukları sürece güvendeler. | Open Subtitles | هذه الصغار من المحتمل أن تشق طريقها الخاص ولكنهم يبقوا في أمان إذا إجتمعوا مع بعضهم |
| aralarında en sevdiğim müzik grubu. İnsanlar her hafta telefonlarında birbirlerine enstrümanlarını çalıyor. | TED | مجموعتي المفضلة هي مجموعة الموسيقى حيث يعزف الناس على الآلات الموسيقية أسبوعياً يضعون الهاتف مع بعضهم البعض |
| İnsanların nasıl yaşadığı ve birbirleri ile nasıl iletişim kurduklarıyla ilgili hikâyeler vardı; kente göçlerin Zambiya'daki köylere etkilerinden tutun, San Francisco sokaklarındaki evsizlerin komplike sağlık ihtiyaçlarına kadar. | TED | كانت هناك قصص حول كيف يعيش الناس ويتواصلون مع بعضهم البعض، من تأثير الهجرة للمناطق الحضارية على قرية في زامبيا لاحتياجات الرعاية الصحية المعقدة للمشردين في شوارع سان فرانسيسكو. |
| - Her şeyin. Muhtemelen halkımızın birbiriyle konuşmasını engellemek için. | Open Subtitles | كل شيء, ربّما لمنع قومنا من التواصل مع بعضهم البعض |
| O kadar çok beraber oldular ki, Köpekleri bile çıkmaya başladı. | Open Subtitles | لقد قضوا وقتاً كثيراً مع بعضهم حتى أن كلبهم بدأ المواعدة |
| Mini etekli, kudretli savaçıların her tarafını yağlayıp birbirine giriştiği sahneler geliyor aklımıza. | Open Subtitles | سنستحضر صورا من مقاتلين عظماء في لباسهم القصير, يتجهزون و يتصارعون مع بعضهم |
| Ama kelimeleri kullanmak yerine birbirleriyle iletişim kurmak için sinyal moleküllerini kullanırlar. | TED | لكن عوضًا عن استخدامهم للكلمات، يستخدمون جزيئات إشارة للتواصل مع بعضهم البعض. |
| Ne zaman boş bir an bulsalar birbirleriyle sohbet ediyorlar. | TED | كلما أتيحت لهم فرصة ، فإنهم يدردشوا مع بعضهم البعض. |
| birbirleriyle çok düşük bir frekansla iletişim kurarlar ve düşünme yükünü paylaşırlar. | Open Subtitles | يتصلون مع بعضهم في نطاق الترددات المنخفضة و يتبادلون التفكير في العمل |
| Şuraya bak, insanlar ve Zygon'lar barış içinde birlikte çalışıyorlar. | Open Subtitles | انظري إلى هناك، البشر والزايقون يتناقشون مع بعضهم في سلام |
| Ve bu gönüllüler ve öğretmenlerle birlikte yeni küresel yeşil bir nesil meydana getirmek için derin bir şekilde bağlıydılar. | TED | المتطوعون والمعلمون مع بعضهم البعض ملتزمون بشدة بخلق جيل جديد من القادة العالميون الخضر. |
| Bu, Olimpiyat atletlerinin birlikte antrenman yapmaları anlamına gelir. | TED | انها تعني الطريقة التي يتدرب بها رياضيو الأولمبياد مع بعضهم البعض. |
| Tüm yalnız insanları bir araya getirmenin bir yolu olmalı. | Open Subtitles | لابد من وجود طريقة لجمع كل هؤلاء الوحيدين مع بعضهم. |
| Ne üreteceklerini görmek için tüm bu fizikçileri Los Alamos'ta bir araya getiriyoruz. | TED | جمعنا هؤلاء الفيزيائيين مع بعضهم البعض في لوس ألاموس لنرى ما يمكن أن يصنعوه. |
| Ama sana garanti verebilirim ileride bu çocukların başlarına ne gelirse gelsin yatakta olanlar onları her zaman bir arada tutmaya yetecektir. | Open Subtitles | ولكن دعني أؤكّد لك أنّه مهما كانت المشاكل هؤلاء الإثنان سوف يظلان مع بعضهم طويلاً سوف يكون بإمكانهم دائماً الاعتماد |
| Bu yüzden onları bir arada tutuyorum, ve onlara bir şey olmayacağına emin oluyorum. | Open Subtitles | لهذا السبب أبقيهم مع بعضهم وأتأكد بأن لايحدث سوء لهم |
| Ve bir açıdan aralarında çok fark olsa da, gittikçe daha fazla ve daha fazla ortak yönleri olacak. | TED | وبينما هناك فروق كثيرة في عدة نواحي، سيتقاسمون أكثر وأكثر مع بعضهم البعض. |
| Evlilerin kendi aralarında konuşması oldukça özel ve nettir. | Open Subtitles | أنت تعلم ، هناك فقط طريقة محددة و مميزة أن الناس المتزوجون يستطيعون أن يتحدثوا مع بعضهم |
| Hastalar sohbet odaları aracılığı ile birbirleri ve destek gruplarıyla konuşuyor. | TED | وسيتمكن هؤلاء المرضى من التحدث مع بعضهم البعض من خلال غرف الدردشة ومجموعات الدعم. |
| En önemli üç duygu, dehşet ve merak, bir süreliğine de olsa herkes fiziken birbiriyle bağlantılıydı. | TED | الأحاسيس الثلاثة الأكثر أهميّة، الروعة و الاعجاب، لقد اتّصل جميع الحاضرين هنا مع بعضهم البعض جسديا لمدة دقيقة. |
| Bence, Sid ve Michelle beraber olduğu sürece, biz de aynısını yapmalıyız. | Open Subtitles | اعتقد بما أن سيد وميشيل مع بعضهم البعض، يجب علينا القيام بالمثل |
| Görebileceğiniz gibi, yer yapısı iki tarafı da birbirine yönlendirmiş. | Open Subtitles | كما ترى، طبيعة المكان أجرت الطرفين أن يتواجهوا مع بعضهم |