daha dürüst olabileceğin... inançlarının daha güçlü olacağı... ya da duygularının bu kadar saf olduğu bir an daha olmayacak. | Open Subtitles | عندما يكون إِيقانكِ أقوى أو عندما تكون دوافعكِ أكثر نقاوة من ماهي عليه الآن |
Yani, işlemimizin temiz, malımızın saf olması için... bu işi çok ciddiye almalıyız. | Open Subtitles | لذا، للمحافظة على نظافة ما نقوم بصناعته وعلى نقاوة منتجنا يجب أن نأخذ هذا على محمل الجد |
Kazanmaktan hoşlanmaktan çok, kaybetmekten nefret ederim bunun anlamı, saf bir başarıdan çok ret edilme korkusundan motive olurum ki acı bir şekilde, bu kendime yetki vermekten çok kendimi daha yıkıcı oluyor. | Open Subtitles | أكره الخسارة أكثر من أن أحب الفوز، الذي يعني أنا مندفعه أكثر بخوف الرفض من نقاوة النجاح، |
Bütün yaşam formlarını "saflık" denilen siyah bir maddeyle zehirliyorlar. | Open Subtitles | هم يصيبون كلّ أشكال الحياة الأخرى بالمادة السوداء دعت نقاوة. |
Yeryüzünde barış yada varolmanın saflığı gibi. | Open Subtitles | مجموعة من "السلام على الأرض" أو "نقاوة الجوهر" واحدة من هذة |
Ama Post, CIA'in saflığını, ahlak prensiplerine bağlılıklarını doğrulamak için burada olduklarını söylüyor. | Open Subtitles | ولكن ماذا تقول الصحيفة إننا هُنا لنقِر على نقاوة أخلاق وكالة الإستخبارات |
Ben başkanın saflığına ve ruhunun gücüne şahsen kefilim. | Open Subtitles | أشهد شخصياً على نقاوة العُمدة وقوّة روحه الأبدية. |
Bir annenin yaşamında, o andan daha saf bir an olduğunu sanmıyorum. | Open Subtitles | كما تعلمين ، لم أعتقد انه هناك لحظة في حياة الأم أكثر نقاوة من هذه |
Mısır kadar sarı saç. Altın kadar saf bir ayakkabı. | Open Subtitles | وشعر أصفر لونه مثل لون الذرة وحذاء صافي مثل نقاوة الذهب. |
Benimle ilişkisi ne olursa olsun en az buraya geldiği günkü kadar saf ve temiz. | Open Subtitles | بغض النظر عما فعلته معي إنها ليست أقل نقاوة منذ اليوم الذي دخلت فيه إلى هُنا |
Benim bu odaya girdiğim andaki kadar bile saf ve temiz değil şu anda. | Open Subtitles | إنها الآن أقل نقاوة من قبل عندما دخلت إلى تلك الغرفة |
Mesele kâr değil. Beni saf dışı etmek. | Open Subtitles | حينما أخرج من العمل، الأسعار ترتفع ومن ثمّ نقاوة المنتج تنخفض. |
Hilekar dindar, saf kalpli ve oldukça aptal. | Open Subtitles | جماعة من المؤمنين نقاوة القلب أمر غبي جدا |
Seni daha saf bir durumuna döndürüyoruz. | Open Subtitles | نحن نعيدك إلى نسخة أكثر نقاوة لنفسك. |
- Ve seni sadece en saf şuruplar tatmin edebilir. | Open Subtitles | -وشراب الرحيق الأكثر نقاوة والوحيد |
Bay Fring, size %96 saflık garantisi verebilirim. | Open Subtitles | سيّد (فرينج)، أستطيع أن أضمنَ لك %نقاوة بنسبة 96. |
Bay Fring, size yüzde 96 saflık garantisi verebilirim. | Open Subtitles | سيّد (فرينج)، أستطيع أن أضمنَ لك %نقاوة بنسبة 96. |
Daha yüksek bir saflık oranı, daha yüksek bir kazanç demek. | Open Subtitles | نقاوة أصفى يعني محصول أعظم. |
Kanın saflığı ona hayat veriyor. | Open Subtitles | نقاوة الدمّ الذي يعطيه ألشباب |
Cennetin saflığı ve temizliğinde... | Open Subtitles | في نقاوة ووضوح السماء |
O halde aşkımızın saflığını korumalısın. | Open Subtitles | إذن يجب عليك أن تحمي نقاوة حبنا. |
İnsan bedeninin saflığını kimse Elena kadar iyi yakalayamaz. | Open Subtitles | لا أحد يلتقط نقاوة تشكُل الإنسان (كـ(إلينا |
Avcının zarafetine, güzelliğine kalbinin saflığına hiçbir yerde rastlanamaz. | Open Subtitles | الصياد يملك النعمة، الجمال و نقاوة القلب التي لا يُمكن أن تجدهم في أيّ مكان آخر. |